sponsorlu reklam Admatic -sponsor

CÜMLEDE ANLAM ÇIKMIŞ SORULAR YGS,LYS,KPSS,ÖSS

CÜMLEDE ANLAM ÇIKMIŞ SORULAR YGS, CÜMLEDE ANLAM ÇIKMIŞ SORULAR LYS, CÜMLEDE ANLAM ÇIKMIŞ SORULAR KPSS, CÜMLEDE ANLAM ÇIKMIŞ SORULAR ÖSS, ÇIKMIŞ SORULAR, YGS-LYS, Cümle Anlamı ÖSS Soruları ve Cevapları 
1.
“(I) Dünyanın en güzel, en lezzetli inciri Türkiye’de yetişir. (II) Yıllık üretim 185 bin ton civarındadır. (III) Kalkınabilmemiz için bu üretimi daha da artırmalıyız. (IV) Öteden beri dışa sattığımız mallar arasında incir önemli bir yer tutar. (V) Bu da incirlerimizin dış ülkelerde nasıl arandığını gösterir.
Bu paragrafı oluşturan cümlelerden hangileri, ötekilere göre daha kesin bir biçimde ve kolaylıkla kanıtlanabilir yargılar niteliğindedir?
A) I. ve V. B) I. ile IV. C) I. ile III.

D) II. ile V. E) II. ile IV.
(1981 - ÖSS)



Kesin biçimde kanıtlanabilir yargı, yazarın yorumunu katmadığı yargıdır. Bunlara nesnel yargı denir. Eğer yazar yorumunu, kendi beğenisini katarsa bu da öznel yargı olur. I. cümlede güzel ve lezzetli sözleri kişiden kişiye değişir yani özneldir. II. cümlede sayısal bir veri var, araştırılırsa doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilir. III. cümlede kalkınmayı incir üretimine bağlamış bu da kişiden kişiye değişir. IV. cümlede incirin dışarıya çok satıldığı söyleniyor. İhracat belgelerine bakarak kanıtlanabilir. V. cümlede incirin dış ülkelerde arandığı söyleniyor. Bunu dış ülkede yaşayanlara soramayacağımıza göre kanıtlayamıyız. Dolayısıyla II ve IV numaralı cümleler kanıtlanabilen nesnel yargılardır. 

Cevap E


2.
Aşağıdaki cümlelerden hangisinde eşitliğin söz konusu olmayabileceği bir durum anlatılmaktadır?

A) Paylarına düşene ses çıkarmadılar.
B) Yemeği aralarında kardeş payı yaptılar.
C) Yenişemediler, berabere kaldılar.
D) Kazandıklarını yarı yarıya paylaştılar.
E) Sabahleyin birer yumurta yediler.
(1981 - ÖSS)



Cümlelerde iki durumun birbiriyle eşit olabileceği durumlar olması gerekiyor. B’de “kardeş payı yapmak” C’de “berabere kalmak” D’de “yarı yarıya paylaşmak” E’de “birer yumurta yemek” sözleri eşitliği bildiriyor. A’da ise herkesin payına ne kadar düştüğüne dair bilgi yok; paylar eşit olmayabilir. 

Cevap A


3.
Aşağıdakilerden hangisinde “biri ötekinin açıklayıcısı olarak birbirine bağlanan” iki yargı verilmiştir?

A) Akşama bizde buluşalım ya da biz size gelelim.
B) Bugün gelmeyecek, ama yarın gelir.
C) Dersini bilemedi, demek ki yeterince çalışmamış.
D) Fransızcayı öğrendi, şimdi İngilizceye çalışıyor.
E) Okulu bitirdi, hem de işe girdi.
(1981 - ÖSS)



Biri ötekinin açıklayıcısı olacaksa bir neden - sonuç ilişkisi olması gerekir. Bunu da yüklemlere niçin sorusunu sorarak bulabiliriz. C’de “niçin bilemedi” diye sorarsak sebebinin ‘’yeterince çalışmadığı’’ olduğu görülür. Diğer seçeneklerin hiçbirinde bu ilgi yoktur.

Cevap C


4.
“Akıl yaşta değil, baştadır; fakat aklı başa yaş getirir.” sözünden aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?

A) Gençler, yaşlılardan daha akıllıdır.
B) Akıl doğuştandır, sonradan kazanılmaz.
C) Yaşlılar da gençler de kendi çağlarına göre akıllıdır.
D) Akıl doğuştan da olsa onu zaman olgunlaştırır.
E) Akıl, gençliğe de yaşlılığa da bağlı değildir.
(1981 - ÖSS)



Verilen sözde aklın yaşla ilgisinin olmadığı doğuştan sahip olunduğu anlamı söylenmiş ancak devamında yaş ilerledikçe yani deneyim kazanıldıkça aklın yerine oturacağı da vurgulanmıştır. Bize bu anlamı veren, D seçeneğidir. A ve B deki sözler cümleyle çelişiyor. Cümlede çağlardan söz edilmediğinden C olmaz. E’de ise deneyimden söz edilmemiştir. 

Cevap D


5.
Montaigne’den çok sonra yaşamış olan bir yazar, şöyle diyor: 
“Bu Montaigne, amma da fikir çalmış benden.”
Bu düşünceyi, aşağıda Montaigne ve Denemeler’i üzerine söylenenlerden hangisi, en iyi yansıtır?

A) Montaigne, düşündüklerini büyük bir içtenlikle ortaya serer.
B) Bir kitap buldum burada, Montaigne’in kitabı... Ne zevk onunla beraber olmak.
C) Montaigne, Denemeler’inde hep kendinden söz eder, “Kitabımın özü benim.” der.
D) Montaigne, bir şey öğretmiyor, çünkü hiçbir şeyi kestirip atmıyor.
E) Montaigne’in Denemeler’inde gördüğüm her şeyi, kendimde buluyorum.
(1981 - ÖSS)



Bu sözü söyleyen biri kendi düşündükleriyle Montaigne’nin anlattıkları arasında büyük benzerlikler görmüş, onun görüşlerini kendi görüşüymüş gibi hissetmiş. Montaigne’den sonra yaşadığına göre onu etkilediği düşünülemez. Aynı anlamı veren cümle E seçeneğidir.

Cevap E


6.
– Bugün gelmeyecekti.
– ....
– Öyleyse ona da bir iş verelim.
– Verelim ya!
İki kişinin arasında geçen bu karşılıklı konuşmada boş bırakılan yere, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Kim? B) Yarın gelirler mi?
C) Ama geldi. D) Niçin?
E) Zaten işimiz az.
(1981 - ÖSS)



Bu tip metin tamamlama sorunları son yıllarda tamamen ortadan kalktı. Bunlarda mantıklı ve konuya uygun cümleler aranır. Seçenekler denenerek yapılırsa daha doğru bir yol izlenmiş olur. Konuşma çizgisinden anladığımıza göre kişiler sırayla konuşuyor. A, B ve D seçeneklerindeki sorulara üçüncü konuşmayla karşılık verilmesi mantıksız olur. E’deki cümle söyleniş açısından uygun görülse bile hem işin az görülmesi hem de başkasıyla paylaşılması akla uygun gelmiyor. Dolayısıyla cevap C’dir. Çünkü ‘’madem ki geldi, ona da bir iş verelim’’ mantığı doğrudur.

Cevap C


7.
“Hayvan derilerinin değeri, genellikle, sırt bölümünün öteki parçalara oranı ile ölçülür.”
cümlesinde bir belirsizlik vardır. Aşağıdakilerden hangisinin bilinmesi bu belirsizliği ortadan kaldırır?

A) Özlü deri, derinin sırt bölümüne ilişkin bir terimdir.
B) Derinin sırt bölümünün büyük olması aranılan bir özelliktir.
C) Kesimi köylerde yapılan hayvanların derileri, et kurumlarında kesilenlere göre daha az değerlidir.
D) Kimi derilerin değeri, hayvanın yaşadığı bölgeye bağlıdır.
E) Krupon denilen sırt derisi, boğa alım satımında önem taşır.
(1981 - ÖSS)



Derinin değerini sırt bölümünün öteki parçalara oranı belirlerken sırt bölümü küçük olursa mı yoksa büyük olursa mı daha değerli olacağına dair bir eksiklik var. Önce bunun bilinmesi gerekir. B seçeneğinde bu bilgi verilmektedir. O bilinirse belirsizlik ortadan kalkar.

Cevap B
8.
“(I) Ankara’daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye eczanesi dün hizmete açılmıştır. (II) Açılış töreninde Belediye Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet götürmek olduğunu belirtmiştir. (III) Bu eczane,Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. (IV) Eczaneden yararlanmak isteyenlerin, mahalle muhtarından yoksulluk belgesi almaları gerekmektedir. (V) Söz konusu belge ile belediye hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret alınmadan hastalara verilecektir.”
Yukarıdaki gazete haberinde numaralanmış cümlelerden hangisi, tek başına bir haber olarak verilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1981 - ÖSS)



Bir haber cümlesinin hiçbir kapalılık ifade etmeyen ve başka cümlelere bağlanmayan yapıda ve anlamda olması gerekir. II. cümle neyin açılışı olduğunu bildirmediğinden, III. ve IV. cümle hangi eczane olduğunu belli etmediğinden kapalıdır. V. cümle hangi belgeden bahsedildiğini açıklamadığından kapalıdır. Hiçbiri haber cümlesi olamaz. Tek bağımsız ve açık cümle I.’dir. 

Cevap A


9.
Ahmet Ali’nin nerede olduğunu Mehmet’e niye söylemedin?
Hasan ....
Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilirse Hasan’ın Ali’yi koruduğu anlaşılır?

A) Bugün Mehmet’i göremedim.
B) Ali’nin nereye gideceği belli olmaz.
C) Ali’nin bugün çok işi vardı, çeşitli yerlere gidecekti.
D) Mehmet, Ali’nin söylediklerini duymuş, çok öfkeliydi.
E) Söylesem de Mehmet, bu saatte, Ali’nin bulunduğu yere gidemezdi.
(1981 - ÖSS)




Soruda vurgulanmak istenen, boş bırakılan yere mantıklı bir cümlenin gelmesi değil, Hasan’ın Ali’yi koruduğunun anlaşılmasıdır. A, B ve C’de Hasan’ın Ali’yi göremediği için söylemediği, karşılaşsaydı söyleyecekti anlamı çıkıyor. E’den ise Ali’yi koruduğunu değil söylemesinin önemli olmadığını anlıyoruz. D’den ise Hasan, Mehmet’in öfkeli olduğunu bildiğinden Ali’nin nerede olduğunu bilerek söylemediğini anlıyoruz. 

Cevap D

10.
“Söz dağarcığımızı zenginleştirmenin bir yolu da sözcüklerden sözcük türetmektir.” cümlesinin anlamca yerini tutabilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?

A) Dilimizin zenginliğini bileştirme yolundan yararlanarak sağlayabiliriz.
B) Dilin anlatım gücünü sözcüklere yeni anlamlar yükleyerek geliştirebiliriz.
C) Halk ağzından derlemelerle dilimizin söz varlığını zenginleştirebiliriz.
D) Eski yapıtlardan yapılan taramalarla kimi sözcüklerin dile yeniden girmesini sağlayarak sözcük sayısını çoğaltabiliriz.
E) Dilimizdeki sözcüklerin sayısını artırmak için, kök ya da gövdelerden eklerle yeni sözcükler yapabiliriz.
(1982 - ÖSS)




Cümlede vurgulanan kavram sözcüklerden sözcük türetmektir. Yani sözcüklerin kök veya gövdelerine yapım eklerinin getirilmesiyle yeni sözcükler oluşturmaktır. A’da “bileştirme” B’de “yeni anlamlar yükleme”, C’de “halk ağzından derleme” D’de “eski sözcükleri yeniden kullanma” yöntemleri verilmiş. Bunlar türetme demek olmadığından cümleye uymaz. Cevap türetme anlamına gelen E’deki yargıdır.

Cevap E


11.
“Bir kavramı belirlemenin başka bir yolu da onun karşıtı olan kavramı belirlemektir.”
Aşağıdaki yargıların hangisinde bu yola başvurulmuştur?

A) Eleştiri, bir yapıtı belirli ölçütlere göre değerlendirme, inceleme işidir.
B) Bir düşünceye saplanıp onun dışında doğru tanımayan kişilere hoşgörülü denemez.
C) Bilimsel kuşku insanoğlunu inanmaktan çok, nedenlerle düşünmeye götürür.
D) İlkel toplumların da, uygar toplumların da kendilerine özgü kültürleri olmadığı söylenemez.
E) Eleştirmen de yaratılmış bir yapıtı yorumlarıyla zenginleştiren bir sanatçıdır.
(1982 - ÖSS)



Cümlede bir kavramı belirlerken kullanılan bir yöntemden söz edilmiş. Buna göre “kötü” kavramının belirlenmesi, iyi kavramını ortaya çıkarabilir. A ve E eleştirinin karşıtı olmadığından; C, bilimsel kuşkuyla anlatılanın tersi olmadığından cevap olamaz. D’de ise ilkel ve uygar toplumların kültürlerinin olduğu söylenmiş ancak bu başka bir kavramın karşıtını belirlemiyor, burada sadece karşılaştırma yapılmış. B’de ise hoşgörülü olmayan kişinin özellikleri anlatılmış; böylece hoşgörülü kişilerin özellikleri belirlenmiş oluyor. Yani hoşgörülü olmayanlar için belirlenen kavram, hoşgörülü olanları ortaya çıkarmış.

Cevap B


12.
Eleştirmenlerin, “O, her şeyden, en önemsiz bir fıkradan, bir cümleden, iyi bir öykü, koca bir roman çıkarabilir.” diye söz ettiği bir yazar için aşağıdakilerden hangisi doğru olabilir?

A) Gözlemci ve gerçekçi bir yazar değildir.
B) Roman ve öykülerinde toplum sorunlarına eğilmemiştir.
C) Çalakalem yazan, ruh çözümlemelerine önem vermeyen bir yazardır.
D) Büyük bir hayal ve yaratma gücüne sahiptir.
E) Roman ve öykülerinde olaylardan çok ayrıntılar üzerinde durmuştur.
(1982 - ÖSS)



Parçada sözü edilen kişi her şeyden bir roman çıkarabiliyorsa, o kişinin hayal gücü ve yorumu oldukça geniş demektir. A, B, C, E seçenekleri daha çok içerikle ilgili olduğundan parçadan çıkarılamaz. D’de “büyük bir hayal ve yaratma gücüne sahiptir.” sözü parça için doğrudur.

Cevap D


13.
Aşağıdaki yargıların hangisinde, bir yapıt ya da yazar hem olumlu hem olumsuz yönleriyle ele alınmıştır?

A) Temiz, sağlam, akıcı cümleleri, özentisiz anlatımlarıyla edebiyatımızda her zaman yaşayacaktır.
B) Sözcüklerin seçiminde ve kullanımında gösterdiği özen, anlatımda duruluğun, yalınlığın sınırını aşıyor.
C) Kitapta öncelikle göze çarpan özellik, şiirsel bir anlatım ve zengin bir sözcük dokusu oluyor.
D) Yazar toplumun özellikle kötü yanlarını ele alıp yermekten çok bundan duyduğu üzüntüyü belirtiyor.
E) Belirli bir durumu somut ve nesnel bir biçimde yansıtmış, anlatımını hızlandırarak gerilimler ve gevşemeler yaratmıştır.
(1982 - ÖSS)



Yazar hem olumlu hem olumsuz yönleriyle ele alınacağına göre, yazarın beğenilen ve beğenilmeyen özellikleri bir arada verilecek demektir. A’da “temiz, sağlam, akıcı, özentisiz” sözleri yazarın olumlu yönleridir. B’de, “sözcük seçiminde gösterdiği özen” olumlu yön, “duruluğun, yalınlığın sınırını aşıyor” olumsuz yönü ortaya koyuyor. Yani yazar hakkında iki özellik de bir arada. C’de “şiirsel bir anlatım ve zengin bir sözcük dokusu” olumlu, D’de “toplumun kötü yanlarını ele almamak” olumsuz, E’de “gerilimler ve gevşemeler yaratmak” cümleye göre olumludur. Görüldüğü gibi, iki durum sadece B’de bir arada verilmiş.

Cevap B


14.
“Müziksever bir arkadaşım: ‘Bir parça dinlerken, bestecinin adını o an söylemesem de çağını söylerim en azından.’ diyordu.”
Bu cümleden, aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?

A) Her çağın, o çağda yaşamış tüm sanatçıları etkileyen özellikleri vardır.
B) Bir çağın özelliklerini bilmek, o çağın sanatçılarını tanımak için yeterli değildir.
C) Her çağa, belirleyici özelliklerini veren büyük sanatçılar vardır.
D) Çağının özellikleri dışına çıkamayan sanatçı, büyük sanatçı olamaz.
E) Bir parçasını dinleyerek sanatçıyı tanıma olanağı yoktur.
(1982 - ÖSS)



Bir parçayı dinlerken, parçanın hangi çağa ait olduğunu bilmek, onda yaratıldığı çağın özelliklerinin bulunması demektir. Yani esere göre oranı değişse de her sanatçı mutlaka çağının özelliklerini taşır. B’de bunun tersi söylenmiş. C’de sanatçının çağa özellik kazandırdığı söylenerek tersi savunulmuş. D’de büyük sanatçıdan söz ediliyor; oysa parçada sanatçıların değerinden söz edilmemiş. E’de parçada sözü edilenin bir kısmı dile getirilmiş. En kapsamlı yargı A’da veriliyor.

Cevap A


15.
“Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız.” cümlesinin, anlamca yerini tutabilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?

A) Konuyu bütünüyle kuşatan bir yaklaşımınız var.
B) Konunun nirengi noktalarını incelikle saptamışsınız.
C) Konu üzerinde karşılaştırmalara gitmişsiniz.
D) Konuyu ayrıntılara inmeden işlemişsiniz.
E) Konu üzerinde söyledikleriniz yüzeysel kalmış.
(1982 - ÖSS)



Bir konuyu “genel yönleriyle” ele almak, pek fazla ayrıntıya girmeden ana hatlarını çizerek vermek demektir. A’daki “bütünüyle”, B’deki “nirengi noktası” sözleri ayrıntıyı bildirdiğinden cümleye uymaz. Cümlede “karşılaştırmadan” hiç söz edilmediğinden C yanlıştır. “Yüzeysel” sözcüğü, genel yönlerini bile vermeden anlamında olduğundan cümleye uymaz. Cevap “ayrıntılara inmeden” diyen D seçeneği oluyor.

Cevap D


16.
“Teknolojik uygarlığın başlıca özelliği bilime dayanması, bilimle beslenmek zorunda olmasıdır.” cümlesini, anlam değişikliği yapmadan, olumsuz biçimde yeniden söylemek gerekse, aşağıdakilerden hangisi en uygun olur?

A) Teknolojik uygarlığın bilime dayanmasını, bilimle beslenmesini istemeyen yoktur.
B) Teknolojik uygarlığın bilime dayanmaması, bilimle beslenmemesi düşünülemez.
C) Teknolojik uygarlığın başlıca özelliği ne bilime dayanması ne de bilimle beslenmesidir.
D) Bilime dayanma ve bilimle beslenmenin teknolojik uygarlığa katkıda bulunduğu bilinmeyebilir.
E) Teknolojik uygarlığın bilime dayanması, bilimle beslenmesi başlıca özelliği olmayabilir.
(1982 - ÖSS)



Cümlede anlam değişikliği olmayacağına göre olumsuz halde bile aynı anlam korunacak demektir. Cümlede “teknolojik uygarlık mutlaka bilime dayanacak ve bilimle beslenecek’’ anlamı veriliyor. A’da kesinlik değil, istek söz konusu olmuş. C’de cümlenin anlamı tamamen değişmiş. D’de katkıda bulunmaktan söz edilmiş, ancak bunun cümleyle ilgisi yok. E’de kesinlik değil olasılık anlamı var, cümleyle uyuşmaz. Anlam değişikliği yapmadan olumsuz biçimde söylenen cümle B’de verilendir.

Cevap B


17.
“Ben öykülerimde düşsel ve duygusal öğelere yer vermekten özellikle kaçınırım.” diyen bir yazar, öykülerini oluştururken aşağıdakilerden hangisine özen gösterir?

A) Olağanüstü durumları yansıtmaya
B) Renkli ve şiirsel bir dil kullanmaya
C) Tek yönlü karakterler çizmeye
D) Okurlarını yaşananın dışına çıkarmaya
E) Olabilir izlenimini yaratmaya
(1982 - ÖSS)



Yazarın özelliğini belirleyen sözcükler “düşsel ve duygusal” sözcükleridir. Yazar bunlara yer vermiyorsa gerçeğe ya da gerçekmiş izlenimi verene yer veriyor demektir. Bu anlam E’de verilmiş. A ve C düşseldir. B’ye parçada değinilmemiş. D’de gerçeklerden uzaklaştırmadan söz edilmiştir.

Cevap E


18.
I. Bütün gün oturmaktan ayaklarımız uyuşmuştu.
II. Açık havada çalışmaktan yüzleri esmerleşmişti.
III. Fırtına sabaha doğru yatışmıştı.
IV. Yediğimiz ekşi eriklerden dişlerimiz kamaşmıştı.
V. Pamuk çapalamaktan elleri nasırlaşmıştı.
Yukarıdaki cümlelerin hangisinde “değişerek yeni bir görünüm kazanma” durumu anlatılmaktadır?

A) I - V B) II - IV C) I - III D) II - V E) III - IV
(1983 - ÖSS)



Cümlelerde ‘’değişerek yeni bir görünüm kazanma’’ olacak “görünüm” sözü gözle görülen bir ayrımın olacağını bildiriyor. “Ayakların uyuşması”, ‘’fırtınanın yatışması’’, ‘’dişlerin kamaşması’’ yeni bir görünümü belirtmez; çünkü bunlar gözle algılanmıyor. Ancak “yüzün esmerleşmesi” renk değişmesi “ellerin nasırlaşması” biçim değişmesi olduğundan gözle algılanabilir. 

Cevap D


19.
Atatürk, Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra, Namık Kemal’in, 
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini
dizelerini (mısralarını) değiştirerek şöyle demiştir:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini
Bu iki söyleyiş arasında nasıl bir anlam farkı vardır?

A) bezginlik - canlılık
B) kuşku - kesinlik
C) umutsuzluk - güven
D) inançsızlık - inanç
E) çekingenlik - ataklık
(1983 - ÖSS)



Namık Kemal’in dizelerinde “yok mudur” sözüyle, içine düşülen durumdan nasıl kurtulunabileceğinin bilinmediği ve bundan dolayı umutsuzluğa kapılındığı anlatılmış. Atatürk’ün sözlerinde ise “bulunur” sözüyle kendinden emin olma anlamı verilmiş. Bu iki özellik yani umutsuzluk ve güven C’de verilmiş. 

Cevap C


20.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde aynı varlığın karşıt durumları birlikte verilmiştir?

A) Gün doğarken yola çıkmış, öğleden sonra köye varmıştık.
B) Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken birdenbire sertleşmişti.
C) Hastanın kansız yüzü bir hafta öncesine göre daha da sararmıştı. 
D) Bu dev gibi adam bugüne değin o minicik çocuğun her dediğini yapmıştı.
E) Yolculardaki bezginlik yolun sonuna doğru acıya dönüşmüştü.
(1983 - ÖSS)




Aynı varlığın birbiriyle zıt yönlerinin verilmesi gerekiyor. A’da karşıt durum yok. C’de bir durumun gittikçe ilerlemesinden söz edilmiş. D’de karşıt durum var ancak farklı varlıkların durumlarında karşıtlık görülüyor. E’de de bir durumun gittikçe ilerlediğini görüyoruz. B’de ise adamın yüzü yumuşak iken aniden sertleşiyor. 

Cevap B


21.
I. Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, şiir sanatların en ulusalıdır.
II. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, şiir sanatların en ulusalıdır.
Bu iki anlatım arasında nasıl bir anlam farkı vardır?

A) İkincisi, daha kesin bir yargı niteliği taşımaktadır.
B) İkincisi, A. H. Tanpınar’ın düşüncesine katılma anlamı içermektedir.
C) İkincisinde bu düşüncenin A. H. Tanpınar’a ait olduğu belirtilmektedir. 
D) Birincisinde bu düşüncenin A. H. Tanpınar’ın olmadığı, onun buna katıldığı belirtilmektedir.
E) Birincisinde A.H. Tanpınar’ın bu düşüncesi öznel bir biçimde belirtilmiştir.
(1983 - ÖSS)



Numaralanmış cümlelere baktığımızda ikisinde de yargının kesin olduğunu görüyoruz. Bunun derecelendirmesi yapılmadığından A cevap olmaz. İki cümlede de söz Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait olarak verildiğinden C ve D; birinci cümlede herhangi bir yoruma yer verilmediğinden E cevap olmaz. II. cümlede “dediği gibi” ifadesi örnek gösterilen kişinin düşüncelerinin doğru görüldüğünü bildirmek için söylenmiştir.

Cevap B


22.
“Resim hem duygusal bir filizlenmeyi hem de fiziksel bir çöküşü gösteriyor.”
cümlesiyle aşağıdakilerden hangisi arasında anlatımda başvurulan yol bakımından benzerlik vardır?

A) O kır gezisinde hem çiçek hem de böcek çeşitlerini ayrı ayrı tanıdık.
B) Romanı, anlatım yönünden diri, konu yönünden aşınmış bulduk.
C) Geçen hafta kentin hem parklarını hem de müzelerini dolaştık.
D) Filmde yeni bir köyün hem kuruluşunu hem de büyümesini izledik.
E) O akşam arkadaşlarla hem eski günlerimizi hem de o günkü ortak dostlarımızı andık.
(1983 - ÖSS)



Örnek cümleye baktığımızda ‘’filizlenme’’ ve ‘’çöküş’’ sözcüklerinin karşıt durumları anlatmak için kullanıldığını görüyoruz. Bu karşıtlık B’de görülüyor. “Diri” ve “aşınmış” sözcükleri karşıt durumları anlatıyor. A, C ve E’de benzer yönler, D’de daha da gelişen yanlar anlatılmış.

Cevap B


23.
Aşağıdakilerin hangisinde bir koşula bağlı olma niteliği vardır?

A) Onu görünce şaşırdım kaldım.
B) Onu gördükçe seni hatırlıyorum.
C) Onu gördüğümde henüz bebekti.
D) Onu göreli rahatım kaçtı.
E) Onu gördükten sonra buraya geldim.
(1983 - ÖSS)



Koşula bağlılık, bir eylemin gerçekleşmesi için, olması gereken başka bir durumun varlığı demektir. Bu, yükleme “hangi takdirde” sorusunun sorulmasıyla bulunur. Buna göre seçeneklere baktığımızda B’de bu tür bir bağlılığın olduğunu görüyoruz. “Hangi takdirde hatırlıyorum?” sorusuna “onu gördükçe” cevabı geliyor. Yani hatırlama eyleminin olması için görme eyleminin olması gerekiyor.

Cevap B


24.
“Çocukların, susuzluktan dudakları çatlamıştı.”
cümlesinde neden - sonuç ilişkisi aşağıdakilerden hangisinde vardır?

A) Çok çalışıp yoksulluktan kurtulmuştu.
B) Geçirdiği hastalıktan hiçbir iz kalmamıştı.
C) Şiddetli soğuklardan elleri ince ince yarılmıştı.
D) O korkulu olaydan güzel bir öykü çıkarmıştı.
E) Öfkesinden ortalığı altüst etmişti.
(1984 - ÖSS)



Neden - sonuç ilişkisi demek yüklemin niçin olduğunun söylenmesi demektir. Bu da yükleme niçin sorusunun sorulmasıyla bulunur. “niçin çatlamıştı, susuzluktan” anlamında olduğu gibi. A, B ve D’de yüklemin nedeni söylenmemiş. C’de “niçin yarılmıştı, soğuklardan” ve E’de “niçin altüst etti, öfkesinden” ilgileri görülüyor. Ancak örnek cümlede dışarıdaki bir nedenden dolayı kişinin etkilenmesi var, C’de olduğu gibi. E’de ise neden içten geliyor dışarıya yansıyor. 

Cevap C


25.
Yol ırmağın kıyısından geçiyordu.
Yol kilometrelerce sürüyordu.
Yol asfalt ve gölgeliydi.
Yukarıdaki cümlelerin, anlamlarını koruyarak tek cümleye dönüştürülmüş en uygun biçimi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Kilometrelerce süren ırmağın kıyısından geçen yol asfalt ve gölgeliydi.
B) Asfalt ve gölgeli yol ırmağın kıyısından geçiyor, kilometrelerce sürüyordu.
C) Irmağın kıyısından asfalt ve gölgeli yol geçerek kilometrelerce sürüyordu.
D) Irmağın kıyısından kilometrelerce süren asfalt ve gölgeli yol geçiyordu.
E) Irmağın kıyısından geçen asfalt ve gölgeli yol kilometrelerce sürüyordu.
(1984 - ÖSS)



Cevap olacak cümlede yolun yukarıda verilen üç özelliğinin de bulunması gerekiyor. A’dan ırmağın kilometrelerce sürdüğü anlamı çıkıyor. B’de iki ayrı cümle var. Bunlar cevap olamaz. C’de öğelere ayırarak bakarsak anlatım bozukluğu olduğu görülür. Kilometrelerce sürmesi bir devamlılık bildirdiğinden yüklem olmaya daha uygundur. Dolayısıyla D’de cevap olmaz. Söyleyiş bakımından en doğru seçenek E’dir.

Cevap E


26.
“Onun bir de ‘Hint filozofları’ adlı eseri vardı. Bana ilkin Hindistan penceresini o kitap açmıştı.”
Aşağıdakilerden hangisi, anlamca, ikinci cümlenin yerini tutar?

A) Bana Hindistan’ı ilkin, o kitap sevdirmişti.
B) O kitabı okuyuncaya dek, Hindistan üzerine bir şey bilmemenin ezikliğini duyuyordum.
C) O kitaptan, Hindistan üzerine bir şeyler öğrenmiştim; ancak, bu bilgim yetersizdi.
D) Hindistan’ı o kitapla tanımaya başlamıştım.
E) O kitap, Hindistan’ı tümüyle değil, bir bölümüyle tanıtıyordu.
(1984 - ÖSS)



Burada “penceresini açmak” sözünün anlamının bilinmesi gerekiyor. Bu söz ‘’ilk kez bilgi sahibi olmak, tanımaya başlamak’’ anlamını taşır. Bu anlamı D seçeneğinde görüyoruz. A’da “sevdirmişti”, B’de “ezikliğini duyuyordum” C’de “bilgim yetersizdi” sözleri bu anlamı karşılamaz. Tümü veya bir bölümü gibi bir ölçüden de söz edilmediğinden E cevap olmaz. 

Cevap D


27.
“Kimi yazılar bilgilendirme amacına yöneliktir. Bu tür yazıların anlatımında yazar, kendisini olabildiğince gizler. Daha doğrusu nesnel bir tavır takınır; duygularını anlatımına katmaz.”
Aşağıdaki cümlelerin hangisi bu parçada belirtilen anlatım özelliğini taşımaktadır?

A) Bu bölgenin bitki örtüsü yönünden zenginliği çok yağış almasına bağlıdır.
B) Karadeniz kıyılarının, insanı etkileyen çarpıcı bir güzelliği vardır.
C) İnsan, Efes harabelerini dolaşırken yüzyılların öncesinde yaşar gibi olur.
D) Roman, bir köy öğretmeninin serüvenini büyük bir ustalıkla yansıtıyor.
E) Gerilimli filmlerden hoşlanması, onun sert yaradılışlı biri olduğunu gösterir.
(1984 - ÖSS)



“Nesnel bir tavır takınır, duygularını anlatımına katmaz.” sözü doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir yargı anlamına gelir. B’de “çarpıcı bir güzellik, C’de “yüzyılların ötesinde yaşar gibi olmak”, D’de “büyük bir ustalıkla” E’de “gerilimli filmlerden hoşlanmasının sert yaradılışlı olmaya bağlanması’’, kanıtlanamayacak yani yazarın yorumuna bağlı olan bilgilerdir. A’da ise bitki yönünden zengin olmak yağmurla ilgili olduğundan yorum katılmamıştır, yani nesnel bir bilgidir. 

Cevap A


28.
“Kimi yargılar genel bir nitelik taşır. Şu örnekte olduğu gibi: ‘Dağlık bölgelerin insanları sert yaradılışlı olur.’ Bu tür yargılar zihnin genel düşünceler üretmesinin ya da özelden genele gidişinin sonucudur.”
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilen yargı türüne örnek olamaz?

A) Dünyanın bütün ülkelerinde polisiye romanlar çok satar.
B) Yazarlar, yaşlılık dönemlerinde üne kavuşurlar.
C) Üslup, kelimeleri seçme ve kullanma sanatıdır.
D) Davranışları etkilemede iletişim araçlarının büyük payı vardır.
E) Sıcak ülkelerin insanları heyecanlı olur.
(1984 - ÖSS)



“Özelden genele gidiş” sözü yargıyı tam olarak özetliyor. Bu, birkaç örneğe bakarak onu geniş kitleler için geçerli saymak anlamına geliyor. A’da birkaç ülke incelenip bütün ülkeler için geçerli sayılmış; B’de bütün yazarlara genellenmiş; D’de iletişim araçlarının tümü için konuşulmuş; E’de sıcak ülkelerdeki her insan için geçerli sayılmış. Bunlar yukarıdaki yargıya uyar. Ancak C’de üslup tanımlanmış. Yani özelden genele gitme diye bir şey yok.

Cevap C


29.
“Tiyatro bir odak noktasıdır; dünyada, tarihte, insanda her ne varsa oraya yansıyabilir; ama sanatın sihirli değneği altında.”
Aşağıdaki yargıların hangisi bu cümlede söylenmek istenene en yakındır?

A) Sanat eseri, hayatı olduğu gibi yansıtmalı, eğlendirmeli ve her sosyal tabakaya seslenmelidir.
B) Sanatta gerçek, basit bir kopyadan ibaret olmamalı, yazarın kafasından geçip onun görüşüyle bize sunulmalıdır.
C) Sanatçı öncü olmak, halkın yürüdüğü yolun ilerisini bir projektör gibi aydınlatmak zorundadır.
D) Sanatçı bir gözlemci ve deneyimcidir; olayları ve kişileri gözlemlediği gibi verir.
E) Sanatçı, toplumdaki işlevini, sanat kaygısını her şeyin üstünde tutmakla gerçekleştirebilir.
(1984 - ÖSS)



“Sihirli değnek” sözü cümlenin anahtar sözüdür. Nasıl sihirli değnek dokunduğu her şeyi değiştirirse sanat da dış dünyayı değiştirerek tiyatroya yansıtır. Buna göre A, C ve D seçenekleri gerçeğin değişmemesini savunduğundan cümleyle çelişir. E’de gerçeklerden ve sanatçının onu değiştirmesinden hiç söz edilmemiş. Gerçeğin kopya olmadığını söyleyen B doğru cevaptır.

Cevap B


30.
Aşağıdaki cümlelerden hangisinde anlamı belirginleştirmek için karşıt durumlardan yararlanılmıştır?

A) Film o kadar sıkıcı idi ki, sonunu beklemeden televizyonu kapattı.
B) Mademki sözümü dinlemiyorsunuz, ben de bir daha bu konuda isteseniz de konuşmam.
C) Sanki suçlu kendisi değilmiş gibi sakin sakin etrafını süzüyordu.
D) Öğretmenin sorduğu son soruya en çalışkan öğrenci bile cevap veremedi.
E) Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, halbuki burada paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
(1985 - ÖSS)



Karşıt durumlardan yararlanma arandığına göre iki farklı durumdan söz edilecek demektir. E’de dışarının günlük güneşlik olması ile paltoların bile ısıtmaya yetmemesi karşıt iki durumdur. Çeldirici olarak C verilmiş. Suçlu olduğu halde, değilmiş gibi görünmek karşıtlık gibi olabilir. Ancak bu, iki ayrı durum değil olduğu gibi görünmemek anlamına gelir. 

Cevap E



31.
“(I) Bana göre şiir; özünü halk kültüründen almalı. (II) Halk kültürü tükenmez bir hazinedir. (III) Halk ne söyleyecekse doğrudan söyler. (IV) Dolambaçlı yollara sapmaz. (V) Halkımız acı sözlerden tatlı sözler üretir. (VI) Çirkinliklerden güzellik yaratır.”
Parçada, anlamca birbirine en yakın olan iki cümle hangisidir?

A) I, II B) II, III C) III, IV D) IV, V E) V, VI 
(1985 - ÖSS)



Cümlelerin anlamlarını incelediğimizde III. ve IV. cümlelerin aynı anlama geldiği görülür. Dolambaçlı yollara sapmamak, doğrudan söylemek demektir.

Cevap C


32.
Aşağıdakilerin hangisinde birinci cümlecik ikincinin nedeni durumundadır?

A) Biraz daha yaklaşınca onu kıyafetinden tanıdı.
B) Kar yağmıyorsa yola çıkmışlardır.
C) Gelir gelmez beni arayacağını söylemişti ama aramadı.
D) Fazla ışık gözlerime dokunduğundan perdeyi kapattım.
E) Ana caddeyi geçtikten sonra okul yoluna girdiler.
(1986 - ÖSS)



Bir cümlenin nedenini bulurken yükleme “niçin’’ sorusunu soracağımızı önceden anlatmıştık. Birinci cümle ikincisinin nedeni olacağına göre soruyu, ikinci cümlenin yüklemine soracağız. “Niçin tanıdı, niçin yola çıkmışlardı, niçin aramadı, niçin girdiler’’ sorularının cevabı cümlede olmadığından A, B, C, E seçeneklerinin nedeni yoktur. D’de “niçin kapattım” sorusuna “ışık gözlerime dokunduğundan” cevabı geldiğine göre cümlenin nedeni belirtilmiştir. 

Cevap D


33.
Kadınlar zayıftır ama analar güçlüdür.
Aşağıdakilerin hangisi, bu cümleye en yakın anlamdadır?

A) Analık kadına güç verir.
B) Her kadın güçlü bir anadır.
C) Ananın gücü kadınlığından gelir.
D) Analık, kadınların en güçlü duygusudur.
E) Analık, güçlülüğün ilk koşuludur.
(1986 - ÖSS)



Genel yargı kadınların zayıf olduğudur. Ancak anaların güçlü olduğu söylenmiş. Ana da bir kadın olduğuna göre güçlü olmasının tek nedeni ana olmasıdır. Öyleyse ana olmak kadını güçlü kılıyor. Buna göre A ve D seçeneklerinin cümleye yakın olduğu görülüyor. Ancak analık duygusu kadınlarda ana olmadan önce de vardır. Dolayısıyla burada ana olunca güç kazanmak vurgulandığından en yakın anlam A’da verilendir. 

Cevap A


34.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eşitlik kavramı söz konusudur?

A) Elmayı ortasından ikiye bölüp, yarısını ona uzattı.
B) Ne o ne bu, ikisinin ortasını bulmaya çalıştı.
C) Ortada bir masa, masanın iki yanında da sandalyeler vardı.
D) İşin ortasında bıraktı, çekip başka yere gitti.
E) Kahvenin şekeri mümkünse orta olsun.
(1987 - ÖSS)



Eşitlik kavramında iki eşit parça ya da aynı seviyede olma anlamları aranır. B’de “ortasını bulmaya çalış” sözü daha eşitliğin sağlanmadığını, C’de sandalyenin sayılarının belli olmaması eşit olmayabileceğini, D’de işin ortası sözünde orta sözcüğünün, mecaz anlamlı olduğundan eşitliğin olmadığını, E’de çok tatlı olmaması istendiğini anlıyoruz. Bunlarda eşitlik yok. A’da ise “ortasından ikiye bölmek” sözü iki eşit parçaya ayırmak anlamındadır.

Cevap A


35.
Uçan kuşlarlayım
Akan sularlayım
Yeniden doğmuşum dünyaya
Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?

A) Doğayı anlama isteği B) Kendinden kaçış
C) Çocukluk özlemi D) Yaşama sevinci 
E) Geçmişi unutma korkusu
(1987 - ÖSS)



Dizelerde doğayla bütünleşme, dünyaya büyük bir sevgi duyma anlamları vardır. Çocukluktan, geçmiş günlerden, anlama isteğinden, kendinden kaçmaktan söz edilmemiş. “Yaşama sevinci” diyen D seçeneği doğrudur.

Cevap D


36.
Türk resmi, Alplerin ötesinde değil, Torosların eteğinde aranmalıdır.
Bu görüşte olan bir ressamın, aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?

A) Önce Anadolu’yu tanımalı, orada mevsimlerin renk cümbüşüne katılmalısın.
B) Yerli renklerden, yerli motiflerden de evrensel boyutlara varılabilir.
C) Uzağa gitmeye ne gerek var; pencerendeki menekşeye, bahçendeki salkım söğüde bak yeter.
D) Yaşadığın yerin pek önemi yok; canın neyi isterse, onu tuvaline almalısın.
E) Türk köyünü konu alan tabloları duvarımdan hiç eksik etmem.
(1987 - ÖSS)



Alpler Türkiye dışında olan dağlardır. Sözü edilen ressam Alpleri değil de Torosları işlemeyi tavsiye ettiğine göre resimde ulusallık arıyor demektir. A, B, C ve E’de yakın çevre anlamı olduğundan ressam bunu da söyleyebilir. Ancak D’de ulusallığa, yakın çevreye değer verilmediğinden, bunu soruda sözü edilen ressamın söylemesi beklenemez. 

Cevap D


37.
Anlatımda olayların sıralanışı yönünden, “Yürüdükçe iştahı açılır, iştahı açıldıkça yer, yedikçe şişmanlardı.” cümlesi ile aşağıdakilerden hangisi arasında bir benzerlik kurulabilir?

A) Onu gördükçe neşelenir, onunla konuştukça özlemi azalır, ondan uzak kaldıkça kederlenirdi.
B) Okudukça yeni şeyler öğreniyor, öğrendikçe kendine güveni artıyor, güveni arttıkça daha başarılı oluyordu.
C) Çocuklar konuştukça o da konuşuyor, düşündükçe o da düşünüyor, güldükçe o da gülüyordu.
D) Yoruldukça dinlenir, sıkıldıkça önüne bakar, üzüldükçe ağlardı.
E) Hava açtıkça bahçede çalışır, rüzgar dindikçe balığa çıkar, yağmur yağdıkça içeride ağlarını tamir ederdi.
(1987 - ÖSS)



Örnek cümlede bir koşula bağlılık ilişkisi görülüyor. Yürümek iştahı, iştah yemeyi, yemek şişmanlamayı getiriyor A’da önce “neşelenir” denmiş ancak bu, bir sonuca bağlanmamış. C’de kişilerin birbirini etkilediği anlatılmış. D’de yorulmanın, E’de çalışmanın sonucundan söz edilmemiş. B’de ise okumak öğrenmeyi, öğrenmek güveni, güven başarıyı getirdiği için benzer bir koşul ilişkisi görülüyor.

Cevap B

74.
Jean Paul Sartre’ın, “Yazar, neyi yazacağını değil, nasıl yazacağını bilen insandır’’. sözünü çok severim.
Yazarın bu yargısıyla aşağıdakilerden hangisi arasında anlamca bir yakınlık vardır?

A) Öykülerimin konusu, genellikle gerçek yaşamdan aldığım öğelerden oluşur.
B) Görülen, yaşanan her ilginç olaydan mutlaka bir öykü çıkarabileceğimi sanmıyorum.
C) Ben belli bir serüveni, düşünceyi, olayı içeren öyküler yazmaya çalışıyorum.
D) Ben akıcı olmayan, karmakarışık bir yazının, konusu ne kadar ilginç olursa olsun, bir edebiyat tadı vereceğine inanmıyorum.
E) Öykülerimde, yeri geldikçe tomlumsal sorunlara çözümler önermekten kaçınmam.
(1993 - ÖSS)



“Neyi yazacağı” sözünden, işlenen konu; “nasıl yazacağı” sözünden, anlatım anlaşılır. Bu cümlede nasıl yazacağını bilen “ dendiğine göre anlatım güçlü demektir. A, B, C, E’de işlenen konuya değer verildiği görülüyor. D’de ise eğer anlatım kötüyse, konu ilginç de olsa bir değeri olmadığı söylenmiş. Bu, cümledeki yargıya çok yakındır.

Cevap D


75.
Şiire yaşlı bir şair gibi başlamak, genç bir şair gibi onu sürdürmek gerekir.
Bu cümlede anlatılmak istenen, aşağıdakilerden hangisine anlamca en yakındır?

A) Şiir, deneyim ve coşkunun ürünü olmalıdır.
B) Şair, gençlik döneminde daha çok ürün verebilir.
C) Gerçek şiire, sürekli çalışmalar sonunda ulaşılır.
D) Şiir yazmaya belli bir yaştan önce başlanmaz.
E) Şiirde, duyguların ve aklın payı aynı oranda olmaz.
(1993 - ÖSS)



Bu cümlede ‘’yaşlı’’ sözü tecrübeli, ‘’genç’’ sözü heyacan dolu anlamında kullanılmıştır. B’de sadece gençlikten söz edilmiş, C’de deneyime değinilmiş, D’de şiire başlama yaşından söz edilmiş. E’de ne deneyim ne heyecandan söz edilmiş. En kapsamlı yargı A’da verilmiştir.

Cevap A


76.
(I) Sanatçı, öykülerinde daha çok toplumumuzun kırsal alanlarda yaşayan insanlarının yaşamını, onların doğa ve çevre ile olan ilişkilerini yansıtır. (II) Anlatımda günlük konuşma dilinin inceliklerinden ustaca yararlanarak, kısa ve anlamca yoğun cümle-ler kurmaya büyük bir özen gösterir. (III) Zaman zaman, doğup büyüdüğü Trakya yöresinin yerel sözcüklerini de özgün biçimleriyle kullanır. (IV) Yerel dili, yerel sözcükleri kullanacağım derken, yadırgatıcı olmaktan kaçınır, hiçbir zaman yapaylığa düşmez. (V) Onun bu sözcükleri kullanmadaki amacı, okurlarına, dilimizin sözcük yönünden ne kadar zengin olduğunu göstermektir.
Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangisinde beğenme söz konusudur?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1994 - ÖSS)



II. cümlede ustaca yararlanarak sözü bir beğenme anlamı taşır. IV. cümlede ise “yapaylığa düşmez, yadırgatıcı olmaktan kaçınır” sözleri de beğenme sayılır. Çeldirici olarak III. cümledeki “özgün biçimleriyle kullanır” sözü verilmiş. Ancak bunda sözü söyleyenin yorumu yoktur; nesnel bir bilgidir bu, cevap II. ve IV.’dür.

Cevap C


77.
(I) Önceleri yazınsal türlerin en etkilisinin roman olduğunu sanıyordum. (II) Sonra tiyatronun romandan daha güçlü, daha etkili bir tür olduğunu anladım. (III) 1940’lardan sonra da tiyatroya yöneldim. (IV) Peş peşe altı tiyatro eseri yazdım. (V) Yazdıklarım, çok büyük bir ilgi gördü ve çeşitli sahnelerde oynandı.
Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangilerinde nesnellik söz konusudur?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve V.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1994 - ÖSS)



Nesnelliğin yazarın yorumunun karışmadığı kanıtlanabilir bilgi demek olduğunu önceki sorularda açıkladık. I. cümlede “en etkili”, II. cümlede “daha güçlü, daha etkili, V. cümlede “çok büyük bir ilgi gördü. “ sözleri yazarın yorumuna bağlı olan beğeni ifadeleridir. Bunlar özneldir. III. ve IV. cümlelerde ise bir yorum söz konusu olmadığından nesnellik söz konusudur.

Cevap D


78.
Burada sözünü etmediğim filmlerin yeterince iyi olmadığı sanılmasın.
Aşağıdakilerden hangisi anlam bakımından bu cümleye en yakındır?

A) Burada sözünü ettiğim kötü filmlerin iyi yanları da var.
B) Burada sözünü ettiklerimin dışında da iyi filmler var.
C) İyi olmayan filmlerden de burada söz edebilirim.
D) Burada sözünü ettiğim filmler, iyi film diye seçilenlerdir.
E) Burada sözünü ettiğim filmler arasında kötü filmler de yer alıyor.
(1994 - ÖSS)



Cümle olumsuzlukların fazla olmasından, karışık gibi geliyor. Ancak olumsuzlukları olumluya çevirerek gidersek cümlenin anlamı daha net çıkar. Cümlede sözünü etmediği filmlerin de güzel olabileceği söylenmiş. A, C, D, E ‘de sözünü ettiği filmlerin özellikleri anlatılmış. B’de ise sözünü ettiklerinin dışında iyi filmlerin olduğu söylenmiş.

Cevap B


79.
Romanlarında yalnızca kendi duygularını, düşlerini, yaşadıklarını anlatan romancı, bir tür gizli yaşam öyküsü yazıyor demektir.
Aşağıdakilerin hangisi anlam bakımından bu cümleye en yakındır?

A) Kimi romancıların yarattığı tipler ve karakterler, yaratıcılarının yaşamından izler taşır.
B) Bir romanın değeri, gerçekleri tıpatıp yansıtmasıyla ölçülür.
C) Kendisini anlatan romancılar yarınlara kalır.
D) Romancının yaratma gücü, yaşantısının zenginliğiyle ilişkilidir.
E) Anlattıkları, kendi yaşamıyla sınırlı olan romancılar daha kolay yazarlar.
(1994 - ÖSS)



Örnek cümlede yazarın gizli yaşam öyküsü yazdığı, yani her şeyiyle kendini anlattığı söylenmiş. B’de gerçeklerden söz edildiğinden cümleye uymaz. C’de yarınlara kalmaktan, D’de yaşantının zenginliğinden, E’de kolay yazmaktan, söz edilmiş. Bunlar örnek cümlede yok. A’da söylenenler cümleye anlamca daha yakındır.

Cevap A


80.
Nesnel sanat olmadığı gibi nesnel eleştiri de yoktur. İyi bir eleştirmen, değerlendirmeye çalıştığı yapıtlarda kendi ruhunu gezdiren, kendi serüvenini yaşayan kişidir.
Yukarıda öne sürülen eleştiri anlayışına en yakın yargı, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her yapıt kendine göre bir eleştiri yöntemi gerektirir.
B) Eleştiride öznel ölçütler kadar nesnel ölçütler de kullanılır.
C) İyi bir eleştirmen eleştirdiği yapıtı, yaratıldığı dönem içinde ele alır.
D) Eleştirmen, yapıtı bahane ederek gerçekte kendi düşüncelerini anlatır.
E) Usta eleştirmenler yapıta bağlı kalmaktan hoşlanmazlar.
(1994 - ÖSS)



İyi bir eleştirmen eserde kendi serüvenini yaşayıp kendi ruhunu gezdirdiğine göre eseri kendi zevk ölçülerine göre değerlendirecek demektir. A ve B’de nesnel ve öznel ölçütlerin her ikisi de kullanılır denmiş. C’de hiçbirinden söz edilmemiş, E’de yazarın kendini anlattığı söylenmemiş.

Cevap D


81.
Daha ilk kitabı yeni yayımlanmış bir şairim ben. Bu yüzden sorunuzu, “Bu soru beni aşar.” diye yanıtladım.
Bu parçada şairin, “Bu soru beni aşar.” cümlesiyle anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bu konuda açıklama yapmama gerek yok.
B) Daha önce de böyle bir soru sordunuz.
C) Bu soruyu başkaları da yanıtlayabilir.
D) Sorunuza çok değişik yanıtlar verilebilir.
E) Bu konuda yeterli bilgim ve deneyimim yok.
(1994 - ÖSS)



İlk kitabı yayımlandığına göre şair kendini yeteri kadar deneyimli görmüyor. “Soru beni aşar.” sözü ben o kadar bilgili değilim anlamına da geliyor. Anlatılmak istenen E’de verilmiş.

Cevap E


82.
Şiirde erişilmez bir yerimin olduğuna inanıyorum. Öyle ki bugüne kadar yazılmış en güzel şiirlerden birinin tek bir dizesi için bile: “Ah, şunu keşke ben yazsaydım!” dediğim olmamıştır.
Şair bu sözleriyle neyi anlatmak istemektedir?

A) Eskimeyen, klasik şiirler yazdığını,
B) Kendisinden daha büyük bir şairin olmadığını,
C) Şiirlerini oluşturmada güçlük çekmediğini,
D) Kendine özgü bir şiir tekniği geliştirdiğini,
E) Şiirde daha iyiyi, daha güzeli bulmanın güç olduğunu,
(1994 - ÖSS)



Başkalarının en güzel şiirinden bile daha güzel yazdığına inanan ve erişilmez bir yerinin olduğuna inanan biri elbette “kendinden daha büyük bir şairin olmadığını “anlatmak istiyordur. Diğer seçeneklerde herhangi bir karşılaştırma yapılmadığından çeldiricisi zayıf.

Cevap B


83.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “yakınma” anlamı vardır?

A) Sınav sonuçları yarın açıklanır mı ki?
B) Bunu alsam beğenir mi ki?
C) Söylesem de beni dinlemez ki!
D) Bu olay onu o kadar üzdü ki...
E) Bu saatten sonra gelir mi ki?
(1995 - ÖSS)



“Yakınma”, istenmeyen bir durumun olması sonucunda, ya da olabileceğinin söz konusu olduğu durumlarda, o durum hakkında isteksizliğini, elinden birşey gelmediğini de hissettirecek biçimde dile getirme demektir. Seçeneklere baktığımızda, A’da “merak”, B’de “endişe, şüphe”, E’de “emin olmama” anlamları söz konusudur. D’de baskın bir duygu göremiyoruz. C’de ise “söylemenin bir işe yaramayacağı, elinden bir şey gelmediği konusunda bir yakınma” dile getirilmiştir.

Cevap C



84.
(I) Yaşça sınıfın en küçüklerindendim. (II) Okumayı çok severdim. (III) Haftada en az bir kitap okurdum. (IV) Okuduklarım değişik türde kitaplardı. (V) Bunlar arasında en çok serüven romanlarından hoşlanırdım.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri neden - sonuç ilişkisiyle birbirine bağlıdır?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1995 - ÖSS)



“Neden - sonuç” ilişkisi bir eylemin ya da durumun olmasının nedeninin verildiği cümlelerde görülebilir. Bunu anlamak için yüklemlere niçin sorusunu sorabiliriz. Buna göre; III. cümlenin yüklemine “Niçin okurdum?” diye sorarsak, “okumayı çok severdim de ondan.” cevabını alırız. Yani II. cümledeki “neden” III. cümledeki sonucu doğurmuş.

Cevap B


85.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “karşılaştırma” söz konusudur?

A) İyi bir şair ve yazar olmasına karşın çok tanınmış biri değildi.
B) Öykülerinde betimlemeyle birlikte mizahi bir anlatıma da yer verirdi.
C) Sözcükleri, değişik anlamlarda kullanmaktan kaynaklanan çarpıcı bir anlatımı vardı.
D) Betimlemelerinde abartmaya kaçan romantik bir tutum görülürdü.
E) Öykülerini de okudu ama bunları şiirleri ve oyunları kadar beğenmedi.
(1995 - ÖSS)



“Karşılaştırma” iki durumu herhangi bir yönden kıyaslama demektir. Buna göre E’ye bakarsak, beğenme yönünden öykü, şiir ve oyunların karşılaştırıldığını görürüz. Sonuçta öykülerin iyi olmadığı çıkıyor. Diğer seçeneklerde bu şekilde iki durumu göremiyoruz.

Cevap E


86.
Aşağıdaki cümlelerin hangisi öznel bir yargıdır?

A) Yunus Emre’nin bu şiirinde “bulut”un gizli gizli ağlamasından söz edilerek buluta insan niteliği verilmektedir.
B) Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bu şiirinde doğadaki nesnelerin özellikleri insanlar için kullanılmıştır.
C) Faruk Nafiz Çamlıbel’in, “Han Duvarları”ında birçok kez kişileştirmeye başvurduğu görülmektedir.
D) Ahmet Haşim’in “Sonbahar” şiirindeki kişileştirme de çok ilgi çekicidir.
E) Behçet Necatigil’in bu dizelerinde sokaklar için “gülümseyen” sözcüğü kullanılarak kişileştirme yapılmıştır.
(1995 - ÖSS)



“Öznel bir yargı” söyleyenin yorumunu, duygularını içeren, kişiden kişiye değişiklik gösteren, doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanamayan bir yargıdır. Buna göre D’de “çok ilgi çekicidir” sözünün bir yorum olduğunu söyleyebiliriz. Diğerlerinde, gerektiğinde kanıtlanabilir yargılar bulunduğunu, bunun ise “nesnellik” olduğunu ifade edebiliriz.

Cevap D


87.
Çok güçlü ve sınırsız bir hayal gücüne sahip romancılar bile yazarken, kendi anılarından yararlanırlar.
Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede anlatılmak istenene anlamca en yakındır?

A) Gerçekçi yapıtlar ortaya koyma, yazarın yaşadığı olayları anlatmasını gerektirir.
B) Bir yapıtın kalıcılığı yazarın yaşamıyla olan ilişkisine bağlıdır.
C) Romancıların ortaya koyduğu ürünler, başlarından geçen olaylardan izler taşır.
D) Sanatçının gücü, değişik konuları işlemesiyle ortaya çıkar.
E) Anılarından, ancak geniş bir hayal gücüne sahip romancılar yararlanır.
(1995 - ÖSS)



Önce örnek cümlenin anlamını inceleyelim. Cümlede romancının ne kadar usta olursa olsun, anılarından mutlaka yararlandığı anlatılmış. Seçeneklerde de “anılardan yararlanmanın kaçınılmazlığı” anlatılmalı. A’da gerçekçilikten; B’de kalıcılıktan; D’de “konuların çeşitliliğinden söz edilmiş. Bunlar örnek cümlede yok. B’de ise anılardan sadece hayal gücü geniş olanların yaralandığı söylenerek, örnek cümledeki “kim olursa olsun” anlamına ters düşülmüş. C’de “romancıların” sözüyle bütün romancılar kastedilmiş, “izler taşır” sözüyle anılardan yararlanıldığı anlatılmış. Örnek cümleye yakın bir anlam verilmiş.

Cevap C


88.
Geleceğe bakmanın en iyi yolu, nereden geldiğinin bilincinde olmaktır; belleğini kaybeden bir halk, ölü bir halktır.
Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede anlatılmak istenene anlamca en yakındır?

A) Bir toplumun varlığını sürdürmesi, geçmişini iyi tanımasına ve onu özümseyip korumasına bağlıdır.
B) Geçmişteki olayları ele alma ve değerlendirme biçimi toplumdan topluma değişiklik gösterir.
C) Toplumların, geçmişlerini, kendilerine özgü nitelikleri göz önünde tutarak değerlendirmeleri gerekir.
D) Yaşanmış olaylar her toplum için yararlanılması gereken bir kaynaktır; bunlar değişik açılardan ele alınıp değerlendirilmelidir.
E) Bir toplumun geleceği, geçmişinin zenginliğine ve parlaklığına bağlıdır.
(1995 - ÖSS)



Örnek cümlede vurgulananları bulalım. Geleceğin iyi bir biçimde kurulabilmesinin geçmişin bilinmesine bağlı olduğu, geçmişini unutan ya da geçmişinden uzak duran halkın ölü olduğu söylenmiş. A’da “varlığını sürdürmek” sözü geleceğe bakma demektir. “geçmişini iyi tanıma” sözü “nereden geldiğinin bilincinde olma sözünün yerine geçer. Her iki cümlede de halkın yaşamasının, geçmişinin bilincinde olmasına bağlandığını görüyoruz. A seçeneği örnek cümleye en yakın anlamdadır. B, C, D’de gelecekten söz edilmemiş. E’de geçmişin zenginliğinden ve parlaklığından söz edilmiş; bu, örnek cümlede yok.

Cevap A


89.
Sanatçı, “Bebek” hikayesini dokuz kez yazdığını dokuzunda da değişik hikayeler ortaya çıktığını söylüyor.
Sanatçının bu sözünden aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?

A) Bir yazarın başarısı neyi, niçin yazdığını bütün yönleriyle bilmesine bağlıdır.
B) Yazar, üzerinde çalıştığı konuya göre bir anlatım biçimi seçmelidir.
C) Yazar, sözcükleri seçip kullanırken onlara yeni anlamlar yükleyerek dilin olanaklarını zenginleştirmelidir.
D) Yazar, anlatımını seslenmek istediği okur kitlesinin düzeyine göre biçimlendirmelidir.
E) Bir yazarın aynı konuda değişik hikayeler çıkarması onun yaratma gücünü gösterir.
(1995 - ÖSS)



Sanatçının sözünden konunun hiç değişmediğini yani “Bebek” konusunun aynı olduğunu, ancak her yazılışta değişik anlatılmış bir hikayenin çıktığını anlıyoruz. Bu tamamen üslupla ilgilidir. Her yeni hikaye, yazarın değişik bir üslup kullanması ve yeni bir öykü meydana getirmesi demektir. Bu da sanatçının usta olduğunu, yetenekli olduğunu gösterir. A, B, C, D’de sanatçının yetenekli olduğu anlatılmayıp ya konu ya da üslup üzerinde durulmuş. Çıkarılabilecek yargı E’de verilendir.

Cevap E


90.
(I) Bu kitap, dünyada ve Türkiye’de, başlangıcından bugüne kadar tiyatro tarihinde önemini koruyan beş yüze yakın kişiyle ilgili bilgileri içeriyor. (II) Bu kişiler arasında, oyun yazarları, tiyatro kuramcıları yönetmenler ve sahne tasarımcıları var. (III) Kitapta, sözü geçen kişilerin yaşam öyküleri de anlatılmış. (IV) Bunlar anlatılırken, onların sanatsal kişiliklerine, eserlerine ve sahne uygulamalarına da yer verilmiş. (V) En yeni kaynaklardan yararlanılarak hazırlandığı için, bu yapıt güncelliği olan bir boyut kazanmış.
Yukarıdaki parçada sözü edilen kitabın içeriğiyle ilgili en genişbilgi, numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?

A) I. B) II.. C) III.. D) IV.. E) V.
(1995 - ÖSS)



“İçerikle ilgili en geniş bilgi” içeren cümleyi arıyoruz. I. cümlede anlatılan kişilerin dünyadan ve Türkiye’den seçildiği, sayıları, hala önemli oldukları, tiyatro tarihinin başlangıcından bugüne kadar süren bir döneminin incelendiğiyle ilgili dört özelliğin verildiğini görüyoruz. II. cümlede kişilerin hangi sanat türünde oldukları; III. cümlede kişilerin yaşam öykülerinin verildiği; IV. cümlede sanatsal kişilikleri eserleri ve sahne uygulamalarına yani üç özelliğe yer verildiği; V. cümlede yeni kaynaklardan yararlandığı, güncel olduğu vurgulanmış. Dört özelliğin verildiği I. cümle en kapsamlıdır.

Cevap A


91.
1950’lerde edebiyatımızda görülen köye yöneliş hareketi, köy kökenli ya da köyü yakından tanıyan yazarların birbiri ardına ürün vermeleriyle yaygınlaşıp gelişmiştir.
Düşüncenin akışına göre bu cümleden sonra aşağıdakilerden hangisi getirilemez?

A) Köylü ve köy sorunları, edebiyatımızın temel konularından biri olmuştur.
B) Köy gerçeğini değişik boyutlarıyla yansıtan bu ürünler, günümüz Türk edebiyatının seçkin örnekleri arasında yer alır.
C) Bu iki sanatçımızı köy edebiyatının dar kalıpları içinde düşünmemek gerekir.
D) Bu hareketi benimseyen sanatçılar, köye ve köylüye yeni bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır.
E) Bu yazarlar, köyün ve köylünün sorunlarını başarılı bir biçimde okurlarına yansıtmışlardır.
(1995 - ÖSS)



Örnek cümlede köye yöneliş hareketinin yaygınlaştığından söz edilmiş. Belli bir sanatçı ya da belli bir eser söylenmemiş. C’de ise “bu iki sanatçımız” denmiş. Oysa parçada hangi iki sanatçıdan söz edildiği çıkarılamıyor. Öyleyse C’deki cümle ilgisi olmadığından cümlenin sonuna getirilemez.

Cevap C


92.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir “yakınma” söz konusudur?

A) Dergiye girecek yazıların başka bir yerde yayımlanmamış ve özgün olması gerekir.
B) Konudan konuya atlayan, başlığıyla içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok yormaktadır.
C) İsteklerimizden birisi de gönderilen yazıların, yazı makinesiyle çift aralıklı olarak yazılmasıdır.
D) Alt alta dizilmiş cümlelerin şiir sayılmayacağı herkesçe bilinen bir gerçektir.
E) Daha güzel, daha nitelikli bir dergi çıkarabilmek için okurla işbirliği şarttır.
(1996 - ÖSS)



“Yakınma” bulunduğu durumdan şikayetçi olma demektir. Bu şikayetin B’de olduğunu görüyoruz. Bu cümlede yazıların yorucu olmasından yakınılmaktadır. Diğer cümlelerde öneride bulunulmuş ya da belirtmeler yapılmıştır.

Cevap B

93.
(I) Yapıtını gece boyunca okuyup yuttuktan sonra, vakit geçirmeme olanak yoktu. (II) Düşüncelerimi belirtmek için hemen yazmaya koyuldum. (III) Öncelikle şunu söyleyeyim: (IV) Bugünkü edebiyatta bu güçte bir yapıtla karşılaşmadım. (V) Günümüzün yazarları arasında hiçkimse, ne ben ne de başkası, böyle bir şey yazmayı başaramadı.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde“karşılaştırma” söz konusudur?

A) I. ve II. B) I. ve IV. C) II. ve III.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1996 - ÖSS)



“Karşılaştırma” iki ayrı varlık ya da durumun herhangi bir yönden mukayesesini yapmaktır. “daha iyi, daha kötü, aynı seviyede” gibi ifadeler karşılaştırmayı verir. Buna göre IV. cümlede yapıt güçlülük açısından diğerleriyle karşılaştırılmış, V. cümlede yazarlar arasında karşılaştırma yapılmış.

Cevap E

94.
(I) Bu balerinimiz senelerce yılmadan çalıştı. (II) Bir dönemde kimlik arayışları içine girdi. (III) Her çalışmasında yeni bir şeyler ortaya koydu. (IV) Müzik seçiminde de hiçbir zaman kolaya kaçmadı. (V) Giderek çağdaş ve evrensel bir çizgiye ulaştığını son çalışmalarıyla kanıtladı.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde “beğenme” söz konusu değildir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1996 - ÖSS)



I. cümledeki “yılmadan” sözü, III. cümledeki “yeni birşeyler ortaya koydu” sözü, IV. cümledeki “kolaya kaçmadı” sözü, V. cümledeki “çağdaş ve evrensel bir çizgiye ulaştı” sözü beğenme ifade ediyor. Ancak II.’de yeni kimlik arayışları içine girmesi bir beğeni bildirmiyor.

Cevap B

95.
(I) Bu kitabın dört bölümü, aslında birer uzun makale olarak düşünülmüş. (II) Dördü de ayrı ayrı temaları işliyor. (III) Bu temalar: OsmanlıTürk müziğinin öğretimi, icra üslubu, makamları ve bunları kuşaktan kuşağa aktarma yöntemleri... (IV) Yani Türk müziğinin belirleyici özellikleri... V) Bütün bunlarla, geleneksel OsmanlıTürk müziğinin çeşitli yönlerine ışık tutuyor ve onun belirgin nitelikleri ortaya konuyor.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisi sözü edilen kitabın içeriğiyle ilgili değildir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1996 - ÖSS)



İçerik, eserde nelerden söz edildiğinin belirtilmesidir. Temaları, konuları, kahramanları açıklayan cümleler içerikle ilgilidir. Parçaya baktığımızda I. cümlede kitabın dört bölümünün olduğu ve bunların tümünün de makale olduğu söylenmiş. Bu, içerikle değil biçimle ilgilidir.

Cevap A

96.
Karşılaştığımız kişilerin ya da durumların iyi yanlarını belirtmekten çok, kötü yanlarını görüp dile getirmeyi yeğleriz.
Bu cümlenin anlamına en yakın yargı, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Güzelliği ve çirkinliği değerlendirirken aşırılığa kaçarız.
B) Her şeyin en iyisini bildiğimizi düşünürüz.
C) Beğenmek yerine, kusur bulmaya eğilimliyiz.
D) Başkalarının kusurlarını daha kolay görürüz.
E) Başkalarını değerlendirmekte güçlük çekeriz.
(1996 - ÖSS)



Bir kişi ya da durumun iyi yanlarını belirtmek, onu beğenmek; kötü yanlarını belirtmek ise ona kusur bulmak demektir. Bu anlamı karşılayan seçenek ise C’de verilmiştir.

Cevap C


97.
Çağdan çağa yargılar değişiyor; bir süre gölgede kalan, yanlış anlaşılan bir yazar, gün geliyor bir edebiyat hazinesi gibi insanlığı etkiliyor.
Aşağıdakilerden hangisi bu cümleye anlamca en yakındır?

A) İnsanlığı etkileyen yazarlar, genellikle kendilerinden sonraki dönemlerde anlaşılmışlardır.
B) Okur, sanatçıyı anlamak için gerçekten çaba harcarsa, onun hakkındaki görüşleri tümüyle değişebilir.
C) Bir yazar hakkında, değişmeyen yargılara varılması, onun, çağının gereklerine uygun yapıtlar vermesine bağlıdır.
D) Kimi edebiyatçılar okurun düzeyine inemediklerinden yanlış anlaşılıyor ve insanlığa yol gösteremiyorlar.
E) Sanatçılar hakkında zaman içinde farklı değerlendirmeler yapılması, insanların yaşamın akışı içinde düşünsel yönden değişmesinin sonucudur.
(1996 - ÖSS)



Örnek cümlede yazarların her çağda farklı değerlendirilebileceği üzerine durulmuş. Aynı anlamı E’de görüyoruz. Bu cümlede de insanların düşünsel yönden değişmesinin sanatçının değerlendirilmesinde de farklılıklar oluşmasına neden olduğu anlatılmıştır.

Cevap E

98.
(I) Türk ulusu Batıya hiç benzemeyen bir topluluktur. (II) Anadolu insanının tarihi, Batılıların tarihlerinin geçtiği aşamalardan geçmemiştir. (III) Bu nedenle insanlarımızın olaylar karşısındaki davranışları, iç dünyalarını açığa vuruşları Batı insanınınkine hiç benzemez. (IV) Bu açıdan bakılırsa, Türk romanının, gerek öz, gerek biçim bakımından Batı romanından farklı özellikler taşıması kaçınılmazdır. (V) Bu gerçeğin, eleştirmenlerce göz ardı edilmemesi gerekir. 
Bu parçada anlatılmak isteneni içeren en genel yargı, numaralanmış cümlelerden hangisidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1996 - ÖSS)



Soruda altı çizili kısım yani “anlatılmak isteneni içeren en genel yargı” sözü çözümde bakış açımızı daraltıyor. Parçada Türk romanının farklılığının toplumsal farklılıklardan kaynaklandığı anlatılmak istenmiş. Bunu veren IV. cümle en genel yargı sayılabilir. Ancak parçanın genelinde I. cümlenin genel yargı olduğu görülüyor. Bu, anlatılmak isteneni içermediğinden onu açıklayıcı, tamamlayıcı bir yargı olduğundan cevap olmaz.

Cevap D

99.
(I) Onun şiirinin temelini halk türkülerinden alınan öğeler oluşturur. (II) Şiirinde bu öğeler öne çıkar ve lirik bir söyleyişe ulaştırır şairi. (III) Fakat lirizm onun şiirinde bir güz güneşi gibidir. (IV) Kimi zaman gökyüzü pırıl pırıldır, güneş şiirin sırtını ısıtır. (V) Kimi kez de gökyüzü bulutlanır; sözcükleri duygusal değerlerinden soyan, kuru, bilgilendirmeye yönelik söyleyiş öne çıkar. (VI) Bu söyleyiş son şiirlerinde kendini belli eder daha çok.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde “öğretici” şiire olumsuz bir bakış sezilmektedir?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
(1996 - ÖSS)



Parçada olumsuz yargı V. cümlede verilmiş. “Kuru, bilgilendirmeye yönelik” sözleri öğretici şiire olumsuz bir bakışı ifade eder.

Cevap D
100.
I. “Gülerken düşündürme” onun, öykü, roman ve oyunlarının çıkış noktasını oluşturan belirgin bir öğedir.
II. Kullandığı teknik, anlatım biçimi ve tema zenginliğiyle son oyununda yeni bir gülmece türünü örneklendiriyor.
III. Daha iyi bir duruma kavuşma isteği, kendi halinden memnun olmama söz konusu olsa bile başkalarına zarar vermekten kaçınma, yapıtlarındaki karakterlerin belirgin özelliğidir.
IV. Sanatçı, eleştirel bakışı, duyarlı gözlemciliğiyle son derece önemsiz görünen bir olayı bu yapıtına çıkış noktası olarak seçmiştir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde, sanatçının bütün eserlerinde ortak olan noktalardan söz edilmiştir?

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.
D) II. ve IV. E) III. ve IV.
(1996 - ÖSS)



“Bütün eserlerinde ortak” sözü yazarın her eserinde görülebilecek özellikleri veriyor demektir. I. cümlede öykü, roman ve oyunların çıkış noktasındaki güldürü öğeleri ortaktır; III. cümledeki “yapıtlarındaki” sözü bütün yapıtlarını içerir. II. cümlede son oyunundan, IV. cümlede “bu yapıt” dendiğine göre sadece bir eserden söz edilmektedir.

Cevap B


101.
Aşağıdaki cümlelerden hangisi, kanıtlanabilirlik açısından ötekilerden farklı bir nitelik taşımaktadır?

A) Bu sanatçının resimleri, duygu ve düşünceyi görselliğe dönüştüren tutarlı bir üslubun ürünüdür.
B) Sanatçı kendine özgü çağdaşlık anlayışını ve eleştirel tavrını bu dizide de sürdürüyor.
C) Sanatçı, bu resimlerinde gerçekleri, değişik yorum ve çağrışımlara açık biçimde vurguluyor.
D) Sanatçının son resimleri insanı etkileyen ve duygulandıran bir anlatımla, inceden inceye işlenmiştir.
E) Sanatçının sarı ve yeşil renkleri ağırlıklı olarak kullandığı kırsal kesim resimlerinde, çalışan köylüler görülüyor.
(1996 - ÖSS)



“Kanıtlanabilirlik” sözü anlatımın nesnel ya da öznel olması demektir. Kanıtlanabilir olanlar nesnel, diğerleri öznel özellik gösterir. Buna göre A’da “tutarlı”, B’de “eleştirel tavır”, C’de “değişik yorumlara açık”, D’de “insanı etkileyen” sözleri cümleyi söyleyenin yorumunu içermektedir ve kanıtlanamaz. E’de ise görülen bir bilgi aktarılmaktadır, resme bakarak kolaylıkla kanıtlanabilir. 

Cevap E


102.
Bir gün Fransızların ünlü heykeltraşı Rodin’e: “Bir heykeli nasıl yapıyorsunuz?” diye sorarlar. O da tek cümleyle şu cevabı verir: “Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor.”
Rodin’in heykel yapmayla ilgili olarak söylediği bu sözüyle, yazılı anlatıma ilişkin aşağıdaki yargılardan hangisi arasında bir paralellik vardır?
A) Yerinde verilen örnekler, yazarları uzun uzun açıklamalar yapmaktan kurtarır.
B) İletmek istenen düşünceye uygun bir anlatım biçimi seçme, başarının ana koşuludur.
C) Yazma ustalığı, sözcüklerin tüm anlatım boyutlarını tanımayı gerektirir.
D) Yazılı anlatımda güzellik, anlatımı gereksiz sözcüklerden arındırma ve yalınlaştırmayla sağlanır.
E) Bir yazının kalıcı olmasını sağlayan temel nitelik, onun dil ve anlatım özelliğidir.
(1996 - ÖSS)



Heykeltraşlıkta taş malzemedir. Malzemedeki fazlalıklar atıldığında heykel oluşuyor. Yazılı bir eserin malzemesi ise sözcüklerdir. Dolayısıyla iyi bir eser de gereksiz sözcüklerin atılmasıyla oluşur.

Cevap D


103.
(I) Evimin balkonundan arka bahçelere bakarak sonbaharı günü gününe izliyorum. (II) Sonbahar bu yıl bana her zamankinden daha yakın geliyor. (III) Ama yine de yazın üzerimdeki etkilerinden bir türlü sıyrılamıyorum. (IV) Sanki avucumdan birden bire kayıp gitti yaz. (V) Adalar Denizi’nin bol yıldızlı gecelerinin tadına varamadan sonbahar geliverdi.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde yazarın duygularına yer verilmemiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1997 - ÖSS)



Parçayı incelediğimizde II. cümledeki “daha yakın geliyor”, III. cümledeki “üzerimdeki etkilerinden”, IV. cümledeki “avucumdan kayıp gitti”, V. cümledeki “tadına varamadan” sözleri yazarın duygularını veriyor. I. cümlede ise sadece gözlem vardır. Yazar gördükleriyle ilgili bir yorumda bulunmamıştır.

Cevap A


104.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kişinin kendisine yönelik eleştirisi daha ağır basmaktadır?

A) O yıllarda İstanbul’a göçenlerin sayısı arttıkça kenti sıkıcı bulur, oradan kaçıp kurtulmanın yollarını arardım.
B) O yaşlarda, kadınla erkeği karşı karşıya getiren filmleri daha çok severdim.
C) Sinema salonunun loşluğunda koltuğa gömüldüm mü günlük sıkıntılarımdan sıyrılır, hayallere dalardım.
D) Bugün artık hoşlanmadığım kaçma kovalama eylemleri üzerine kurulu romanları, o günlerde severek okurdum.
E) O zamanlar, içinde bulunduğum koşulları değerlendiremediğim için çok yakınımda olan mutluluğu göremez, onu çok uzaklarda arardım.
(1997 - ÖSS)



“Kişinin kendine yönelik eleştirisi” özeleştiri demektir. Bu da kişinin kusurlarını eksikliklerini açık yüreklilikle ifade etmesi demektir. Seçenekleri incelediğimizde E’de “içinde bulunduğum koşulları değerlendiremediğim için” sözünün özeleştiri olduğunu söyleyebiliriz.

Cevap E


105.
(I) Halka ulaşmamız, operanın halka seslenen bir sanat olduğunu anlatmamız gerekiyor. (II) Bu da büyük ölçüde halkla daha yakından iletişim kurmamıza bağlıdır. (III) Bu amaçla gelecek yıl bir yarışma düzenlemeyi ve sahnelenmeye değer görülen eserleri sahnelemeyi düşünüyorum. (IV) Eğer katılım sağlanırsa, bu tür yarışmaları ileride daha da çeşitlendirip zenginleştirerek sürdürmek istiyorum. (V) Bu tür etkinlikler Türk seyircisini, yavaş yavaş da olsa, operaya yaklaştıracak, ona operayı sevdirecektir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde bir tasarıdan söz edilmektedir? 
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV.
D) III. ve V. E) IV. ve V.
(1997 - ÖSS)



Tasarı, sonradan yapılması planlanan şey demektir. Buna göre parçayı incelediğimizde III. ve IV. cümlelerde yazarın tasarılarının olduğunu görüyoruz. Yazar III. cümlede yarışma düzenlemeyi düşündüğünü, IV. cümlede bunu zenginleştirerek sürdürmek istediğini belirtmiştir.

Cevap C


106.
(I) Sanatçı, çağdaşı sanatçılardan herhangi birinin izinde yürümekten olabildiğince kaçınıyor. (II) O, sözcüğün gerçek anlamıyla, kendine özgü olmak istiyor. (III) Çalışmalarında biçim ve öz yönünden olabildiğince özgür bir tutum sürdürüyor. (IV) Sıradan sanatseverlerin kolayca tadına varamayacağı, değişik yorumlara açık ürünler ortaya koyuyor.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II. B) I. ve III. C) I. ve IV.
D) II. ve IV. E) III. ve IV.
(1997 - ÖSS)



Anlamca birbirine en yakın cümleler I. ve II. cümlelerdir. Birinci cümlede geçen “herhangi birinin izinde yürümekten kaçınıyor” sözü, ikinci cümlede “kendine özgü olmak istiyor” şeklinde karşılanmıştır.

Cevap A


107.
Yazar, yapıtlarında dünyayı kendi algıladığı biçimde değil, yarattığı kişilerin gördüğü biçimde anlatma yolunu seçiyor.
Bu cümle aşağıdakilerden hangisine anlamca en yakındır?

A) Yazar, ele aldığı konuları gözlemci ve gerçekçi bir tutumla işler.
B) Yazar, olayları ve durumları roman kişilerinin bakış açısıyla görüp yansıtır. 
C) Yazar, insanları, insanın doğal ve toplumsal çevresi içinde ele alır.
D) Yazar, gerçek hayattan seçtiği kahramanları romanın akışına göre yeniden biçimlendirir.
E) Yazar, insanların iç dünyasına değil, dış dünyasına ayna tutar.
(1997 - ÖSS)



Örnek cümlede yazarın dünyayı “yarattığı kişilerin gördüğü biçimde” anlattığı söylenmiş. B’de de “roman kişilerinin bakış açısıyla” denmiş. Bunlar aynı anlamı içerir.

Cevap B


108.
Yeni bir roman yazacağım zaman duraksarım; çünkü bu romanda, üslubun ve konuya bakış açısının daha önce yazdıklarımdan farklı nitelikler taşıması gerektiğini düşünürüm.
Bu sözleri söyleyen bir romancıdan aşağıdakilerden hangisi beklenir?

A) Kendinden önce hiçbir romancının işlemediği özgün konuları seçmesi
B) Konuyla anlatım biçimi arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurması
C) Bir romanın sanatsal değerini belirlemede, konunun önemli bir etken olduğuna inanması
D) Sanatta kalıcılığın, alışılmış yöntemlerin dışına çıkmakla sağlanacağına inanması
E) Her romanında konuyu, değişik bir yaklaşım ve anlatımla işlemek istemesi
(1997 - ÖSS)



Örnek cümlede “üslubun ve konuya bakış açısının farklı nitelikler taşıması” denmiş, E’de ise “konuyu değişik bir yaklaşım ve anlatımla işlemek” denmiş. Bunlar aynı anlamlı sözlerdir.

Cevap E


109.
(I) Kişi, karşısında duran bir ağaca baktı mı, yanındakilerin de onu kendisi gibi gördüğünü sanır. (II) Oysa iş, hiç de öyle değildir. (III) Çünkü her kişi, baktığı nesne ya da varlıkta farklı şeyler görür, farklı şeyler algılar. (IV) Aynı doğa parçası karşısında ressamların yaptığı resimlerde hiçbir benzerlik bulunmaması bundandır. (V) Bu, aynı konuyu, aynı temayı işleyen iki romancı, iki şair için de böyledir.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce, numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilmektedir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1997 - ÖSS)



Asıl anlatılmak istenen düşünce parçayı en genel biçimde yansıtacak şekilde söylenir. Parçanın üçüncü cümlesinde böyle bir genel yargı verilmiş, diğer cümlelerle bu yargı örneklendirilmiştir.

Cevap C


110.
(I) Eleştirmeni öteki yazarlardan ayıran en önemli nokta, eleştirmenin konusunu yaşamdan değil, yazından seçmesidir. (II) Çünkü eleştirmenin temel işlevi, okuyucuların yazınsal ürünleri daha iyi anlayıp değerlendirmelerini sağlamaktır. (III) Bu yönden, okuyucuyu göz önünde bulundurma eleştirmen için bir zorunluluktur. (IV) Eleştirmenin düşüncelerini olabildiğince somut ve yalın biçimde dile getirmesi gerekir. (V) “Yalınlıkla” kastedilen, düşüncelerin akıcı, kolay anlaşılır cümlelerle dile getirilmesinin yanında bunların birbirleriyle olan bağlantılarıdır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde, eleştirmenin yapıtla okuyucu arasında köprü oluşturma görevinden söz edilmektedir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1997 - ÖSS)



Parçada eleştirmenin görevinden, sadece ikinci cümlede söz edilmiş “eleştirmenin temel işlevi okurun yazınsal ürünleri değerlendirebilmesini sağlamaktır” denmiş, bu, köprü olma anlamına gelir.

Cevap B


111.
(I) Aydın kesimi, tiyatro sanatına, bu sanatın değerine, sorumluluklarına karşı duyarlıdır. (II) Tiyatro seyircisinin çoğunluğu ise tiyatro sevgisini yalnızca bir alışkanlık olarak sürdürmektedir. (III) Bu sanatı oluşturan dil, sahne, ışık ve müzik gibi öğeler konusunda fazla bilgisi yoktur. (IV) Onun için, seyirciye her zaman daha iyisini, daha doğrusunu, daha güzelini götürmek, tiyatro sevgisini ince bir beğeniyle donatmak, düşünceyle yoğurmak gerekir. (V) Bu da ancak tiyatro sanatçılarının, bu sanatçıları yetiştirenlerin, inançlı ve sürekli çabalarıyla gerçekleşir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilenler, tiyatro sanatıyla uğraşanlar için bir “görev” olarak nitelendirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1997 - ÖSS)



Parçada tiyatronun görevinin “seyirciye her zaman daha iyisini götürmek...” olduğu söylenmiş. Bunu IV. cümlede görüyoruz. V. cümlede de bunun tiyatro sanatçılarınca yapılacağı ifade edilmiş.

Cevap D


112.
(I) Orhan Veli, şiirimizde yüzyıllardır egemen olan romantizmi yıkmıştır. (II) Somut ve belirgin bir insan sevgisini sanatımıza getirmiştir. (III) Şiirimizde alaysama ve gülümsemeye dayalı bir anlatımın ilk büyük temsilcisidir. (IV) Ancak, bu yenilikçi şair, “Yeni bir şiir nasıl olmalı?” düşüncesinin değil, “Eski şiir ne değildi?” düşüncesinin çevresinde dolaşmaya başladığı için kendini sınırlamıştır.(V) Bu da onun tam anlamıyla özgür olmasını daha ilk adımda engellemiştir. (VI) Bu yüzden, yeni bir akımın gizli, el değmedik olanaklarını kullanmaya pek fırsat bulamamıştır.
Bu parçada Orhan Veli’nin şiirlerini yazarken istediği gibi davranamayışının nedeni numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilmiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1997 - ÖSS)



Parçanın ilk üç cümlesi Orhan Veli’nin yaptıklarını anlatıyor. IV. cümlede ise kendini sınırladığından söz ediyor ve bundan dolayı özgür olmadığı söyleniyor.

Cevap D


113.
(I) Konu “kitap” oldu mu herkes bir şeyler söylüyor. (II) Bana ters gelen bir görüş ise bugünlerde oldukça yaygın. (III) O da şu: Kitap konusunda yetişkin ve çocuk ayrımı yapılamaz. (IV) Çünkü iyi bir çocuk kitabı, mutlaka yetişkinlere de seslenir. (V) Bu düşüncenin doğruluğuna inanmıyorum. (VI) Nedeni de şu: Çocukların severek okuyacakları nitelikli bir kitap, yetişkinlere pek bir şey söylemeyebilir ya da yetişkinlerin severek okuyacağı bir kitap, çocukları hiç de heyecanlandırmayabilir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri, “çocuklarla yetişkinlerin aynı kitaplardan hoşlanmayacağı” düşüncesine ters düşmektedir?

A) I. ve III. B) I. ve IV. C) I. ve VI.
D) III. ve IV. E) IV. ve VI.
(1997 - ÖSS)



Soru kökünde geçen “çocuklarla yetişkinlerin aynı kitaptan hoşlanmayacağı” görüşüne ters bir düşünce aranacağına göre bu cümlenin “çocuklar ve yetişkinler aynı kitaptan hoşlanabilir” yargısını taşıması gerekir. III. cümlede “ayrım yapılamaz”, IV. cümlede “çocuk kitabı yetişkinlere de seslenir” denmiş.

Cevap D


114.
Ünlü bir bilgin şöyle diyor: “Eğer işiniz doğruyu tanımlamaksa süslemeyi başkalarına bırakın.”
Burada sözü edilen özdeyişle anlatılmak istenene en yakınaçıklama aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yinelemelerden kaçınma
B) Sonuçları özet olarak verme
C) Anlaşılır bir dil kullanma
D) Anlatımda yalınlığa önem verme
E) Olumluyu da olumsuzu da belirtme
(1998 - ÖSS)



Cümlede geçen özdeyişte doğruyu tanımlayan bir kişinin süsten kaçınması gerektiği yani anlatımının yalın olmasının iyi olacağı vurgulanmış. Dolayısıyla “anlatımda yalınlığa önem verme” anlatılmak istenmiştir. 

Cevap D


115.
Aşağıdaki cümlelerin hangisi bir öneri içermektedir?

A) Planınızı değerlendirdiğimizde onun beklentilerimizi tümüyle karşılamadığını gördük.
B) Planınız güzel; ama onun bizim amacımıza uygun olduğunu söyleyemeyiz.
C) Planınızı yeniden gözden geçirmenizin doğru olacağını düşünüyoruz.
D) Planınızın kolayca uygulanabilmesi için kimi yerlerinde değişiklikler yaptık.
E) Planınızın titiz bir çalışmanın ürünü olduğu belli; ama biz daha farklı özellikler arıyorduk.
(1998 - ÖSS)




“Öneri” varsayılan ya da görülen bir eksiğin giderilebilmesi için bazı tavsiyelerde bulunma demektir. Buna göre seçeneklere baktığımızda C’de bir önerinin yapıldığını görüyoruz. Planın yeniden gözden geçirilmesi önerildiğine göre planda bir eksiğin görüldüğünü söyleyebiliriz.

Cevap C



116.
Aldığım hiçbir ödülün, üzerimde şaşırtıcı bir etkisi olmadı.
Aşağıdaki cümlelerden hangisi bu cümlenin neden-sonuç yönünden açıklaması olabilir?

A) Hepsi bilinçli olarak yaptığım çalışmalarımın ürünüydü.
B) Okurlara, özgün yapıtlar verebilmenin ne kadar zor olduğunu iyi biliyorum.
C) Beni anlayanların sayısı ileride değişebilir.
D) Ödüllerin, çalışma gücümü kamçılayacağını düşünüyorum.
E) Yapıtlarımın yeni kuşakları da etkileyeceğini sanıyorum. 
(1998 - ÖSS)



Neden-sonuç ilgisinin bulunduğu cümlelerde bir yargının niçin söylendiğinin açıklanması gerekir. Buna göre örnek cümleye “Niçin şaşırtıcı bir etkisi olmadı?” diye sorduğumuzda “Çünkü hepsi bilinçli olarak yaptığım çalışmaların ürünüydü.” cevabının geldiğini görüyoruz.

Cevap A


117.
(I) Kentlerin de kimliği vardır; bu kimliği oluşturan öğelerin başında da yapılar gelir. (II) Yapılar, kentlerin belirleyici özelliklerini yansıtır. (III) Örneğin Paris, Londra, Brüksel, Moskova deyince ilk akla gelenler, kuleler, köprüler, kubbeler ve gökdelenlerdir. (IV) Ya İstanbul deyince? (V) Elbette ki minarelerden kubbelere uzanarak, Kız Kulesinden Galata Kulesine değin birçok şeyi sayabiliriz. (VI) Çünkü bu tipik yapılar kentle özdeşleşmiştir. (VII) Bu yapıları kentten, kenti de bunlardan ayrı düşünmek olanaksızdır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri aynı anlamı içermektedir?

A) I. ile II. B) I. ile II. C) II. ile III.
IV. ile V. VI. ile VII. V. ile VI.
D) II. ile IV. E) III. ile IV.
III. ile V. VI. ile VII. 
(1998 - ÖSS)



Parçayı incelediğimizde I. ve II. cümlelerin aynı anlama geldiğini görüyoruz; çünkü “kentlerin belirleyici özelliğiyle kimliği” aynı anlamı karşılamaktadır. Ayrıca VI. ve VII. cümlelerin de anlamlarının aynı olduğu görülüyor. Bunlarda da yapılarla kentlerin özdeşleştiği yani birbirinden ayrı düşünülemeyeceği vurgulanmıştır. 

Cevap B


118.
(I) Kendimle ve sanatımla ilgili olarak yazılıp çizilenleri biriktirmek istemiyorum. (II) Kitaplardaki şiirlerimden başka hiçbir şey bırakmayı düşünmüyorum arkamda. (III) Farklı yorumlara konu olmak istemiyorum. (IV) Arkamda birtakım kâğıtlar bırakıp da insanların kafasını karıştırmanın gereksiz olduğuna inanıyorum.
Bu parçada söylenenlerin nedenleri, numaralanmış cümlelerin hangilerinde açıklanmıştır?
A) I. ile II. B) I. ile III. C) II. ile III.
D) II. ile IV. E) III. ile IV.
(1998 - ÖSS)



Parçanın ilk iki cümlesinde yazar arkasında bir şey bırakmak istemediğini söylemiş, bunun nedenlerinin ise farklı yorumlara meydan vermemek ve insanların kafasını karıştırmamak olduğunu ifade etmiş. Öyleyse söylenenlerin nedenleri son iki cümlede açıklanmıştır.

Cevap E


119.
(I) Yapıtlarında farklı çevrelerin ve insanların yaşamlarına, sorunlarına yönelmiş. (II) Acı veren olaylardan hoşlandığı belli. (III) Düşsel yaşamlar, ilişkiler üretiyor. (IV) Anlattıklarında, insan sıcaklığını yansıtıyor. (V) Bunları göz önünde bulundurarak, onun gelecekte dünyayı çok daha farklı bir bakış açısıyla yansıtabileceğini söyleyebiliriz.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde, sözü edilen yazara duyulan güven dile getirilmektedir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1998 - ÖSS)



“Güven” sözü bir kişinin iyi şeyler yapacağından emin olma anlamına gelir. Parçaya baktığımızda V. cümlede sözü edilen kişinin “gelecekte dünyayı çok daha farklı bir bakış açısıyla yansıtabileceğine” güven duyulduğunu anlıyoruz.

Cevap E


120.
(I) Yazar, konuların gerektirdiği şiirselliği ya da gülmeceyi yerli yerinde kullanıyor; özlemi, öfkeyi aynı güçle duyumsatıyor. (II) Sıradan insanların her günkü yaşamından sahnelere yer veriyor. (III) Yalnızlığın, sevgisizliğin sık sık sözünü ediyor. (IV) Bunun yanında, kişilere, onların serüvenlerine, özlemlerine magazin öykücüsü gibi yaklaşmaktan kurtulamıyor. (V) Anlatımı da sıradan; daha ilk öyküde cümleler birbirinin üzerine yığılıyor.
Yukarıdaki eleştiride kaçıncı cümleden başlayarak, sözü edilen yazarın yapıtlarındaki olumsuz yönlere değinilmektedir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1998 - ÖSS)



Yapıtlardaki olumsuz yönlere IV. cümleyle birlikte değinilmeye başlanmıştır. Sanatçının olaylara “magazin öykücüsü gibi” yani sıradan bir anlatıcı gibi yaklaşması elbette sanatla bağdaşmaz.

Cevap D


121.
(I) Bu kitapta sanatçı “sevgi”yi ele almış. (II) Kitapta yer alan on öyküde, değişik yaklaşımlarla bu konudaki düşüncelerini, yüreğinden geçenleri yazıya dönüştürmüş. (III) Yazıların hepsinde, sanatçının şiirlerine özgü, o lirik ve epik duyarlılık egemen. (IV) Bunlar, okurun kitabı okuyup bitirdikten sonra öykülerin birbiriyle bağlantısını görmesini kolaylaştırıyor. (V) Daha doğrusu kitabın bir bütün olarak değerlendirilmesini sağlıyor.
Yukarıdaki eleştiride, numaralanmış cümlelerden hangisi sözü edilen sanatçının anlatımına ilişkin bilgi vermektedir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1998 - ÖSS)



“Anlatım” dili kullanma şekli, konuyu aktarırken ortaya konan üslup demektir. Buna göre seçeneklere baktığımızda III. cümlede yazıların hepsinde görülen lirik ve epik duyarlılıktan söz edildiğini görüyoruz. Buradaki “lirik ve epik” sözleri sizi aldatmasın, bu, yazıların konularını değil yazarın tutumunu anlatmaktadır.

Cevap C


122.
(I) Doğanın korunması, bizim için önemli bir nokta olmanın da ötesinde temel hedeftir. (II) Bu nedenle konutlar, kenttekine benzer bir dokuda değil, tamamen çevredeki ormanla uyum sağlayacak biçimde yapıldı. (III) Bir başka konu da bitkilendirme. (IV) Son zamanlarda bitkiyle haşır neşir olma eğilimi yaygınlaştı; elbette bu durum, biz çevre tasarımcılarını sevindiriyor. (V) Ancak yabancı kökenli bitkiler yerine kestane, erguvan, kızılağaç, fıstık çamı tercih edilmeli; böyle bir tercih yörenin ruhuna da uygun olur.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde parçanın ana düşüncesi belirtilmiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1998 - ÖSS)



“Ana düşünce” yazarın okuyucuya vermek istediği mesajdır. Parçada ilk cümlede yazar, doğanın korunmasının temel hedef olması gerektiğini söylemiş, sonraki cümlelerde de bunun nasıl yapılması gerektiği üzerinde durmuştur.

Cevap A


123.
Yazınsal yapıtlar, yaşama ayna tutmakla kalmaz, aynı zamanda ona istediği biçimi de verir.
Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede anlatılmak istenene anlamca en yakındır?

A) Her yazar, hangi türde yazarsa yazsın, yapıtlarının konularını yaşamdan alır.
B) Yazma, yazarları yaşama bağlayan, düşsel ve düşünsel boyutlu yaratıcılık isteyen bir eylemdir.
C) Roman, öykü, oyun gibi yazınsal ürünlerde, okurlara, değişik yaşamlar sunulur.
D) Günlük yaşamla beslenmeyen, dil değeri taşımayan yapıtlar kalıcı ve etkili olamaz.
E) Roman, öykü, oyun gibi türlerde yazılmış yapıtlar, yazıldıkları dönemi yansıtır ve onu yönlendirir.
(1998 - ÖSS)



Örnek cümlede yazınsal yapıtların yaşama hem ayna tuttuğu hem de onu biçimlendirdiği söylenmiş. E’de de “yazıldıkları dönemi yansıtır” sözüyle ayna tutmak, “onu yönlendirir”, sözüyle biçimlendirmek anlatılmıştır.

Cevap E


124.
Eğer yaşam bir yolsa, her zaman yokuş yukarı giden bir yoldur.
Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede anlatılmak istenene anlamca en yakındır?

A) Yaşam, insanoğlunu istemediği yerlere sürükler.
B) Yaşamı boyunca insanoğlu hep güçlüklerle karşılaşır.
C) Yaşamda başarıya ulaşmak için kararlı olmak gerekir.
D) İnsan yaşamı, birbirini bütünleyen evrelerden oluşur.
E) Yaşamın akışı içinde insanoğlu bir yolcu gibidir.
(1998 - ÖSS)



Örnek cümlede yaşam yokuş yukarı giden bir yola benzetilmiş. Yolun yokuş olması çıkılmasının güç olduğunu gösterir. Bu benzetmeyle yaşamın güçlüklerle dolu olduğu söylenmek istenmiştir.

Cevap B


125.
Okul öncesi eğitimin, çocuğun gelişiminde büyük önem taşıdığı tartışılmaz bir gerçek.
Aşağıdakilerden hangisi, bu cümlede belirtilen yargının bir gerekçesi niteliğindedir?

A) Anaokulu, yuva ve kreşlerin sayısı her geçen gün artıyor ve bunlar sürekli gelişiyor.
B) Anne-babalar çocukları için en iyiyi bulma ve yapma çabası içindeler.
C) Çocuklar paylaşma ve sorumluluk duygularını oyunla geliştirirler.
D) Çocuğun duygusal ve zihinsel gelişiminin önemli bir kısmı okul çağından önce tamamlanmaktadır.
E) Son yıllarda anaokullarında çocuğu değişik yönleriyle geliştirmeyi amaçlayan yeni yöntemler deneniyor.
(1998 - ÖSS)



Parçada okul öncesi eğitimin çocuğun gelişimi için önemli olduğu söylenmiş. Soruda bunun gerekçesi sorulduğuna göre, niçin tartışılmaz bir gerçek, sorumuza seçeneklerde cevap arayacağız. Bu cevabın D’de olduğunu görüyoruz. Çocuğun gelişimi okul çağından önce tamamlandığı için okul öncesi eğitim önemlidir.

Cevap D


126.
Televizyonlarda çocuklara yönelik, şiddet içeren çeşitli diziler ve çizgi filmlerle ilgili olarak aşağıda verilen cümlelerden hangisi, ötekilerden farklı bir görüşü dile getirmektedir?

A) Ölme, öldürme, zarar verme kavramları; iyilik, dostluk, hoşgörü, zarar vermeme kavramlarıyla iç içe girdiğinden daha da tehlikeli oluyor.
B) Şiddet, her tür çatışmanın çözümü için kabul gören bir yol olunca, şiddet toplumunun tohumları ekiliyor.
C) Şiddet, yaşamdan alınan olayların içinde, abartılmış biçimde sunulduğundan çocuklar bunun gerçekdışılığının ayrımına varıyor.
D) Çocuk, sık tekrarlanan şiddet görüntülerinin etkisi altında kalarak çocukluğun saf dünyasını yitiriyor.
E) Programlarda genellikle, barışı ve güzelliği korumanın yolu şiddetten geçtiği için, çocuklar gereksiz yere şiddete yönlendiriliyor.
(1998 - ÖSS)



Seçenekleri incelediğimizde çocuklara yönelik şiddet içeren diziler ve çizgi filmlerin A, B, D ve E’de çocuklara zararlı yönlerinin ele alındığını C’de ise bunun çocuklara faydalı olduğunun söylendiğini görüyoruz. Dolayısıyla C’de diğerlerinden farklı bir düşünce dile getirilmiştir. 

Cevap C


127.
(I) Kasaba, ne kent, ne köy; ikisinin karışımı bir yerleşim merkezidir. (II) Türkiye’yi en iyi yansıtan yerleşim örneğidir bence kasaba. (III) Kasaba kültürü bütün yaşamımızı etkiler. (IV) Kasaba görgüsü her yönüyle davranışlarımıza, ilişkilerimize yansır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.
D) II. ve IV. E) III. ve IV.
(1999 - ÖSS)



Numaralanmış cümleleri incelediğimizde, II. ve IV. cümlelerin anlamca birbirlerine en yakın anlamda olduğu görülmektedir. Her ikisinde de “kasabanın insan yaşamını etkilediği” belirtilmiştir.

Cevap E


128.
Aşağıdakilerin hangisinde bir “yakınma” vardır?

A) Bir gelip bir gidiyordu deniz
Dudakları ıslak, elleri kenetli
B) Söyleyin söyleyin kim anlar dilimden
Kim alır yarı yolda kalmış selamımı
C) Salkımsöğütler yıkanırken anılarda
İki âşık martıydık bulutlarda
D) Odaları parka taşımış kimi anneler
Koşuşup duruyor bütün çocuklar
E) Sen bitek topraklarda boy atmış güzellik,
Tırpan tanımamış otlaklar yeşilinde
(1999 - ÖSS)



Yakınma, içinde bulunduğu ortamdan şikayet etme, memnun olmama anlamına gelir. Seçeneklere baktığımızda, B’de “Söyleyin kim anlar dilimden”, “Kim alır yarı yolda, kalmış selamımı” diyen kişi, bu sözleriyle “dilimden kimse anlamaz”, “yarı yolda kalmış selamımı kimse almaz” demek istemiştir. Dolayısıyla bulunduğu ortamdan yakınmaktadır.

Cevap B


129.
(I) O, işlediği konuları genellikle Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminin başladığı 17. ve 18. yüzyıldan alır. (II) Oyunları o dönemin düşünüş biçimini, törelerini karikatürize ettiğinden değerlidir. (III) Güldürme öğesine bağlı kalarak bilgili bilgisiz, erdemli erdemsiz kişiler arasındaki çelişkileri yansıtır. (IV) Kurumların, dolayısıyla da toplumun hicvine yönelir. (V) Mizah anlayışı, geleneksel mizah anlayışımıza uyduğundan, yapıtlarından halk da hoşlanır, aydınlar da.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde neden - sonuç ilişkisi vardır?

A) I. de ve II. de B) I. de ve III. de
C) II. de ve V. de D) III. de ve IV. de
E) IV. de ve V. de
(1999 - ÖSS)



Eylemin nedenini bulabilmek için, eyleme “niçin” sorusunu sormalıyız. Eğer cevap alırsak, cümlenin nedeni de belirtilmiş demektir. Numaralanmış cümlelere baktığımızda, II. cümleye “Niçin değerlidir?” diye sorduğumuzda, “Oyunları o dönemin düşünüş biçimini, törelerini karikatürize ettiğinden” cevabını alırız. V. cümleye, “Yapıtlardan niçin hoşlanır?” diye sorduğumuzda da, “Mizah anlayışı, geleneksel mizah anlayışımıza uyduğundan” cevabını alırız. Dolayısıyla II. ve V. cümlede neden - sonuç ilişkisi vardır.

Cevap C


130.
(I) Bütün dünyada geleneksel olandan, halk hikâyesi ve destandan yararlanma yoluna gidilmiştir. (II) Müzik, resim, roman, öykü, şiir, tiyatro ve sinema gibi sanat dallarının hepsinde böyledir. (III) Ben de böyle yapmak, geleneksel olanı çağdaş öykü sanatına taşımak istiyorum. (IV) Bu yöntemi ülkemiz yazınında ustaca uygulayan Yaşar Kemal’in izinde yürümek isteyişimin özünde de işte bu yatıyor. (V) Nitekim son yapıtımda geleneksele yönelişim açıkça görülebilir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde amaç söz konusudur?

A) I. ve IV. B) I. ve V. C) II. ve III.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1999 - ÖSS)



Amaç, bir kişinin gelecekte yapmak istediği şeylerin tümüdür. Numaralanmış cümlelere baktığımızda, III. cümlede, sözü söyleyen kişinin “geleneksel olanı çağdaş öykü sanatına taşımak istemesi”; IV. cümlede “Bu yöntemi ülkemiz yazınında ustaca uygulayan Yaşar Kemal’in izinde yürümek isteyişi” onun amacıdır.

Cevap D


131.
(I) Bu söyleşimiz sırasında bana yönelttiğiniz sorular düşüncelerimi gözden geçirme olanağı sağlıyor. (II) Ne yapıyorum, nasıl yapıyorum sorularını yanıtlamak gerçekten kolay değil. (III) Çünkü ne yaptığımız, nasıl yaptığımız üzerinde, yazarken daha az, yazdıktan sonra daha çok düşünürüz. (IV) Aslında yazı ustalığı uzun, çok uzun yıllardan sonra kazanılan bir beceridir. (V) Bu beceri sürekli bir gelişim gösterir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde karşılaştırma söz konusudur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1999 - ÖSS)



Karşılaştırma, iki kavramı ya da varlığı birbirine benzeyen veya benzemeyen yönleriyle ele almaktır. Buna göre numaralanmış cümlelere baktığımızda, III. cümlede, bir şeyi yazma esnasındaki düşüncelerle yazdıktan sonraki düşünceler karşılaştırılmıştır.

Cevap C


132.
(I) Halk türkülerimizi, ezgi ve şiir bakımından kıvamını bulmuş sanat eserleri sayabiliriz. (II) Bunları söyleyenlerin seslerindeki ve okuyuşlarındaki pürüzler ayıklanınca klasik denecek kadar sağlam eserler çıkar ortaya. (III) Ne var ki türküleri söyleyen ve âşık diye anılan halk sanatçılarının kimilerinin sesleri, bu eserlerin değerini gölgeliyor. (IV) Kimileri de türküleri aşırı bir duygusallıkla söylüyor. (V) Bunlarda türkünün özüne göre değişen bir incelik, bir yorum görülmüyor.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde yargı, bir koşula bağlanmıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(1999 - ÖSS)



Koşula bağlılık, bir eylemin gerçekleşmesinin, bir başka eylemin gerçekleşmesine bağlı olma durumudur. Numaralanmış cümleleri incelediğimizde, ll. cümlede, “klasik denecek kadar sağlam eserlerin ortaya çıkması”, “Bunları söyleyenlerin seslerindeki ve okuyuşlarındaki pürüzlerin ayıklanması” koşuluna bağlıdır.

Cevap B

1 Yorumlar

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk