sponsorlu reklam Admatic -sponsor

SU KASİDESİNDEKİ SÖZ SANATLARI BEYİT BEYİT TÜM EDEBİ SANATLARI

SU KASİDESİNDEKİ SÖZ SANATLARI BEYİT BEYİT TÜM EDEBİ SANATLARI, SU KASİDESİ EDEBİ SANATLARI, SU KASİDESİ TÜM SÖZ SANATLARI, SU KASİDESİ EDEBİ SANATLARI
  • 1. Beyit: 
  • Bir organ olan "göz "e kişilik verip ona hitap edilerek teşhis;
  •  göz'e seslenirken "ey" ünle­mi kullanılarak nida
  • "saçma" kelimesiyle gaipten, sözü "ey göz" ifadesiyle muhataba çevrilerek iltifat (Duygular ifade edilirken sözün, bahsedilen varlıktan çevrilip başka bir varlığa yöneltilmesi veya muha­taptan gaibe döndürülmesi, yani hitabın yönünün değiştirilmesi sanatıdır); 
  • yüreğindeki acılar, "ateş"e benzetilerek açık İstiare vardır. 
  • "Eşk" yani saçılan gözyaşları, ateşe sıkılan alelade suya benzetilerek benzetme yönü ve benzetme edatı verilmediği için Teşbih-i Müekke de (Buna Teşbih-i Belîg de denir.) 
  • Dökülüp saçılan gözyaşları, bir amaca, yani gönüldeki ateşleri dindirme, söndürme sebebine yönelik akıtıldığı ifade edilerek bir gerçek, güzel bir sebebe bağlanmak suretiyle hüsn-i ta'lîl;
  •  Anâsır-ı Erba'a'nın iki unsuru olan "od" ve "su" kelimeleri anlam zıtlıkları düşündürülerek uyumlu bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezâd sanatı vardır.

2. Beyit: Beyitte yer alan edebî sanatlar şöylece sıralanabilir: 
Azerî Türkçesi’nin bir özelliği ola­rak, -belki de Farsça'nın etkisiyle "Âb-gûndur" ifadesiyle soru edatı olan "mı, mi, mu, mü" getirilmeden soru sorulup, "Âb-gûndur" denilerek "Âb-gûn mudur?" (su renginde midir?) anlamı kasdedilmiştir. Aynı biçimde ikinci mısradaki "günbed-i devvâr" ifadesiyle de "günbed-i devvâreyi mi?" (dönen gök kubbe­sini mi?) anlamı kasdedilerek İstifham (istifham: Arapça bir kelime olup lügatte "sorma, öğrenmek için sorma" demektir.) sanatı yapılmıştır.
  • 3. Beyit: 
  • "Tığ: kılıç" kelimesiyle sevgilisinin keskin yaralayıcı bakışları kastedildiği, başka bir de­yişle sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışları, gamzesi kılıca benzetilip bir tek kendisine benzetilenin söy­lenmesiyle Açık îsti'âre
  • âşığın parça parça olmuş gönlü, yarıklar açılmış duvara benzetilip edât-ı teş­bih (benzetme edatı) söylenmemesiyle teşbih-i temsili,
  •  suyun duvarda yarıklar bıraktığını söylemekle irsal - i mesel (Bir fikri ispatlamak ya da güçlendirmek için daha önce söylenmiş bir sözü örnek olarak göstermek sanatıdır. Bu büyük bir şairin sözü olduğu gibi, bir atasözü ya da bir halk deyimi olabilir. Bazı şairler, kendi sözlerini misâl göstererek de irsâl-i mesel yapmışlardır.);
  •  "Tığ", "gönül" ve "çak çak" kelimeleri sıralandıktan sonra bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "su", "dîvâr" ve "rah­neler" kelimelerinin ikinci mısra'da, karışık bir düzen içinde söylenmesiyle leff ü neşr,
  •  "Çak" kelimesinin birinci mısra'da iki defa tekrarlanmasına tekrir; "Tîğ-çâk; su-mürûr-rahne; zevk-gönül" kelimeleri ara­sındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

4. Beyit:
 "Peykân" kelimesiyle sevgilinin kirpikleri kastedilerek, bir tek kendisine benzetilenin söylenmesiyle Açık îsti'âre;
  •  "Vehm ilen söyler", "dil-i mecruh" ve "peykân" kelimeleri sıralandıktan son­ra bunlarla ilgili bir tamlayıcı nitelikte, paralelindeki "İhtiyat ilen içer", 'yâre" ve "su" kelimelerinin ikinci mısrada, belirli bir düzen içinde, söylenmesiyle leff ü neşr,
  • 'Yaralı gönlün sevgilinin kirpiklerinin süzünü korkarak söylemesi" hükmü, yaygınca duyulan ve bilinen 'Yarası olan hastalar suyu ihtiyatla içer" sözüyle pekiştirilmesiyle irsâl-i mesel;
  •  Yaralı gönlün, -teşhis yoluyla- yaralı, hasta insana benzetilmesiyle teşbih-i temsilî;
  •  "Mecrûh-yâre, vehm-ihtiyât; söz-söyle-; su-iç-" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle Tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

5. Beyit: 
"Senin yüzün gibi bir gül açılmaz" denilerek sevgilinin yüzü gerçekçi bir teşbîh'le güle benzetiliyor.
 “Tek" kelimesi ile sevgilinin yüzü "gibi" anlamı yanında, yüzünün "bir tane, benzeri olma­yan, eşsiz" olduğu gerçeğini de vurgulayarak tevriye, mısra'ın başında "bir" kelimesini, "tek" kelimesi­nin ikinci anlamını hatırlatmasıyla da tevriye (tevriye: Bir nükte nedeniyle, gerçek ve/mecâz anlamlı bir sözün - yakın anlamından başka- uzak anlamını kastetme sanatı) yapılmıştır.

6. Beyit: Son derece ince bir yazı çeşidi olan "gubâr"ın, sevgilinin yüzündeki incecik tüylere (hatt'a) benzetilmesiyle teşbih-i mücmel;
  •  kalemin gözlerinden kara su "mürekkep" indiği gerçeğini [söylenmesinden sonra, bir yazıya veya kâğıda devamlı bakan insanın gözlerinin kızardığının, kanlan­dığının, karardığının, mecazen zayıfladığı ve kör olmaya yüz tuttuğunun vurgulanmasıyla Kinaye (Belli bir nedene ve gerçeğe dayalı olarak bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamıyla kullanılması sanatıdır.);
  • "Hatt-gubâr; muharrir-hâme-kara su (mürekkep)" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tespit edilebilir.

  • 7. Beyit: 
  • Sevgilinin yanağını "güle, kendi kirpiklerini de "dikeni benzeterek, önce iki müşebbeh (benzeyen), sonra da iki müşebbehün-bih (kendisine bir şey benzetilen) verilmesiyle Teşbih-i Melfûf;
  •  "Kirpiklerim nemlense" ifadesiyle, kirpiklerin nemli olduğu gerçeği dışında mecazen "ağlasam" anlamı­nın kastedilmesiyle Kinaye;
  •  "Arız, "yâd", "nem-nâk ol-" ve "müjgân" kelimeleri sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "gül", "temenna", "su vir-" ve "har" kelimelerinin ikinci mısra'da, belli bir düzen içinde söylenmesiyle Leff ü Neşre sanatları yapılmıştır.

  • 8. Beyit: "Tîğ"ın, sevgilisinin keskin, yaralayıcı bakışları ve gamzesine benzetilip bir tek kendine bir şey benzetilen'in söylenmesiyle İstiâre; 
  • Birinci mısra'da "gam güni", "dil-i bimâr" ve 'tiğ" kelimeleri sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "karanu gice", "bîmâr" ve "su" kelimelerinin ikinci mısrada, belirli bir düzen içinde söylenmesiyle leff ü neşr, 
  • "Gam güni, dil-i bîmâr, karanu gice, bîmâr; hayr, su" kelimelerinin arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir ara­ya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 9. Beyit: Sevgilinin "kirpikleri (peykân)", gönlü yaralayan "ok temrenine benzetilip bir tek kendisi- | ne bir şey benzetilenin söylenmesiyle istiare sanatı yapılmıştır.

  • 10. Beyit: "Men" ve "zühhâd" benzeyenlerinin önce, "mest" ve "huşyâr" kendisine birşey benzeti- j tenlerinin sonra sıralanmasıyla teşbih-i melfûf; 
  • birinci mısra'daki düşünceyi kanıtlamak amacıyla, çok j yaygın bir biçimde duyulan ve bilinen "meste mey içmek hoş gelür" sözüyle irsal-i mesel;
  •  anlam zıtlıkları açıkça belli olan "mey", "su" ve "mest", "huşyâra" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde, bir araya getirilmesiyle tezat,
  • "Men", "leb", "zühhâd" ve "kevser" kelimeleri sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "mest", "mey", "huşyâr" ve "su" kelimelerinin ikinci mısra'da, belirli bir düzen içinde, söylenmesiyle leff ü neşr,
  •  "Müştâk-tâlib; zühhâd-huşyâr-kevser; mest-mey-su -içmek" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak biraraya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.
  • 11. Beyit: "Su"ya, âşık olmak gibi insanî bir kişilik kazandırılmasına teşhis ve Kapalı isti'âre;
  •  bi­rinci mısra'da, sevgilinin bulunduğu, oturduğu yerin Cennete benzetilmesiyle teşbîh-i beliğ ya da teşbîh-i mü'ekked; 
  • Klâsik şiirimizde sık sık, görüldüğü üzere, sevgilinin boyunun serviye benzetilmesiyleIsti'âre; 
  • suyun, sevgilinin bulunduğu cennet gibi bahçeye doğru gitmesi, serviye âşık olduğu gibi güzel bir sebebe bağlanmasıyla hüsn-i Ta'lîl;
  •  suyun akışındakl tabiiliğin bilinmezlikten gelinmesiyle tecâhül-i Arif; 
  • "Ravza-güzâr eyle-; serv-su" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebiliriz.

  • 12. Beyit: Bir insan olan şairin, suyu rakib görüp ona insan kişiliği vermesiyle teşhis ve Kapalı is­tiare; 
  • 'Toprak ol-" deyiminin: "1. Ölmek (ölen kimse mezara konur ve mezar yüksekliğindeki toprak su yolunu kesebilir); 2. Yerle bir olmak, yani alçalmak, yalvarıp yakarmak" anlamlarında kullanılmasıyla ve sevgiliye kavuşmak için "rakib'le mücâdele edilir, gerekirse ölünür düşüncesinden hareketle tevriyeli kelime grubunun yalan anlamıyla ilgili hususu söyleyerek tevriye, 
  • 'Yol-toprağ-kûy-su" kelimeleri ara­sındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.


  • 13. Beyit: Şairin, herhangi bir ünlem kullanmadan "dostlarına seslenmesiyle nida; 
  • (s) sessizinin yedi, (r) sessizinin ise beş kez tekrarlanmasıyla, adetâ susamış ve su arayan bir insanın "su! su!.. sesleri şiirin genel anlamıyla uyumlu bir nitelikle verilmesiyle aliterasyon;
  •  "Bûs-ârzû; dost-yâr; kûze- toprak" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri düşündürülerek bir araya getirilmesiyle Tenâsüb sanatları­nın yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 14. Beyit: Servi ve kumruca, "dik başlılık et-", "eteğini tut-", "ayağına kapan-" sözleriyle, insan özelliği ve kişiliğinin kazandırılmasına bir teşhis,
  •  "Servi" sevgiliye, "kumru" aşağıya benzeyenler söylenmeksizin benzetilmesiyle îsti'âre,
  •  servinin inatçılıkla vazgeçip kumrunun aşkına cevap vermesini, suyun servinin eteğini tutup ayağına kapanarak yalvarması sebebine bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl,
  •  an­lam zıtlıkları ortada olan "ser-keşlik" ve "niyaz" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde uyumlu bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat; 
  • "Serv-kumru-su; dâmenin tut-ayağa düş-yalvar-var" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıl­dığı tesbit edilebilir.
  • 15. Beyit: "Su"ya, bir insan özelliği olan "kurtar-" işinin yüklenmesiyle ve "gül"e "mizâc" atfedilmesiyle teşhis; 
  • Gül-bülbül mazmununun hâkim olduğu beyitte, "reng" kelimesi iki anlamda kullanılmıştır: 1. "Hile" -su, gül budağının mizacına girerek, onun karakterine girerek onun karakterine göre hareket ederek "hile" ile onu kandıracaktır; 2. "Renk" -su, gül budağının damarınin içine renk olarak girecek ve gülün kırmızı rengi açılacaktır. Dolayısıyla gülün kırmızı rengine âşık olan bülbül kurtulacaktır. Böylece tevriyeli olan "reng" kelimesinin uzak anlamıyla ilgili bir özelliğin söylenmesiyle tevriye,
  •  gülün kırmızı rengi­nin, bülbülün kanından geldiği sebebine bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl,
  •  "Bülbül-gül-reng-kan"; "kan-su- gül" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 16. Beyit: 
  • "Su'ya, Hz. Muhammed'in yoluna girmek gibi, bir insan kişiliğinin kazandırılmasıyla teşhis ve kapalı isti'âre;
  •  suyun herkesçe bilinen ve kabul edilen "temiz olma" özelliğinin, Hz. Muham­med'in gösterdiği yola uyma, gibi güzel bir sebebe bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl;
  •  "Pâk-Rûşen kıl-; tarîk-iktidâ kıl-;pâk-su" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri düşündürülerek bir araya getirilmesiyle tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 17. Beyit: 
  • Hz. Muhammed'in, "seçkin incilerin çıktığı deniz"e benzetilmesiyle teşbîh-i belîg yada teşbîh-i mü'ekked; 
  • yukarıda belirtildiği gibi, Hz. Muhammed doğduğu zaman, Mecûsilerin çok eskiden beri yanan, taptıkları kutsal ateşleri sönmüş, putları devrilmiştir. Ayrıca Sâsânî hükümdan Nuşirevan'ın Medâyin kentinde yaptırdığı ünlü "Tâk-ı Kisrâ" yıkılmış ve Save Gölü'nün suları çekilmiştir. Peygambe­rin doğumundaki bu mucizelerine işaret edilmesiyle telmih,
  •  anâsır-ı erba'a'nın iki unsuru olan "ateş" ve "su" kelimelerinin anlam zıtlıkları düşünülerek uyumlu bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat sanatla­rı yapılmıştır.

  • 18. Beyit:
  •  "Peygamberlik"in bir "gülbahçesine benzetilmesiyle teşbîh-i belîğ veya teşbîh-i mü'ekked;
  •  Hz. Peygamber, sert taştan su akıtmış, ayrıca kuru bir kuyudan su çıkarmıştır. Söz konusu bu mucizelere işaret edilmesiyle telmih; 
  • sert taştan su çıkarma mucizesinin Peygamberlik güllüğünün parlaklığını tazelemek gibi güzel ve kesin bir sebebe bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl;
  •  "Gülzâr-revnak-tâze- su" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüb sa­natlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 19. Beyit:
  •  On yedinci (17.) beyitte olduğu üzere, Hz. Mihammed (a.s.)'ın doğumuyla ateşe tapan Mecüsîlerin ibadet yerleri olan Ateşgede’lerindeki hiç söndürmedikleri ateşin söndüğüne işaret edilme­siyle Telmih; 
  • Anâsır-ı Erbaa'nın iki unsuru olan "ateş" ve "su" kelimelerinin anlam zıtlıkları düşünülerek uyumlu br biçimde bir araya getirilmesiyle tezat, anlama kuvvet kazandırmak amacıyla "min min" kelimelerinin tekrarlanmasına -güçlü olmayan bir- tekrir;
  •  'Yetmiş" kelimesinin hem "erişmiş", hem de "kifayet etmiş" manalarında kullanılmasıyla tevriye; 
  • "Bahr-bîpâyân-su; ateşhâne-küffâr" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 20. Beyit: 
  • Peygamberimizin yukarıdaki mucizesine ve ayrıca Âb-ı Hayât Efsanesi hatırlatılarak ona işaret edilmesiyle Telmih;
  • birinci mısrada "dost", "zehr-i mâr", "olur" ve "Âb-ı Hayât" kelimeleri sıralandıktan sonra bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "hasmı", "su", "döner" ve "zehr- i mâr" kelimelerinin ikinci mısra'da, belirli bir düzen içinde, sıralanmasıyla, söylenmesiyle Leff ü Neşr, 
  • anlam zıtlıkları açık olan "zehr-i mâr", "âb-ı hayât" tamlamaları ile "dost", "hasım" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde, bir araya getirilmesiyle tezat,
  •  "Âb-ı Hayât-su-iç-; âb-su; zehir-mâr" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tena­süp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 21. Beyit: 
  • Hz. Peygamberin suyu yüzüne vurduğunda her su damlasından binlerce rahmet deni­zinin dalgalandığının, -âdeten ve aklen mümkün olmayacak bir biçimde-olduğundan çok daha fazla gösterilmesiyle mübalağa, anlam zıtlıkları açık olan "katre" ve "bahir" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat,
  •  "Gül-i ruhsâr" tamlamasıyla, peygamberin yüzü güle benzetilmiş, ancak peygamberden söz edilmediğinden açık Isti'âre; 
  • "Katre-bahr-mevc- vuzû-su" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tena­süp sanatlarının yapıldığı tesbit edilmiştir.
22.BEYİT
Eylemiş her katre den men bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

Katre: Damla
Rahmet: Acıma, koruma; merhamet, nisan yağmuru
Bahr-ı rahmet: Rahmet denizi
Mevc: Dalga
Mevc-hîz: Dalga kaldıran, dalgalandıran.
Vuzu’: Abdest, abdest alma.
Urgaç: Vurunca, vurduğu zaman.
Ruhsâr: Yanak, yüz.
Gül-i ruhsâr: yanağın gülü, güle benzeyen yanak.
(Abdest almak için el uzatıp gül yanaklarına su vurunca sıçrayan her su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Benzetme: Peygamberimizin yanağı güle benzetilmiş.
Tezat: Katre- bahr
Tenasüp: Su ile ilgili sözcüklerin hepsi.
Abdest günahları döker. Abdest suyunun değdiği uzuvlarımızdaki günahlarımız bağışlanır. Böylece Allah’ın huzuruna çıkacak hale geliriz. Dolayısıyla Abdest suyunun her bir damlası ayrı bir rahmet denizidir. Abdest alınca insanlar rahmet denizinde yıkanmış gibi oluyor.
(O çiğ tanesi olmasa belki de gül solacak. Çiğ tanesi güle canlılık veriyor.)
Şair; gül yapraklarının üzerindeki çiğ tanelerinin nasıl rahmet olduğunu anlatabilmek için Hz. Muhammed’in gül yanağının üzerinde abdest alırken serpilen suyun parçalanmasını örnek gösteriyor. Burada gerçek gül onun yanağıdır ve yanağa değen her bir damla bir çiğ tanesi misali rahmet denizine doğru yol almaktadır.
Tasavvufta her damla denizi özler. Denize kavuşmak ister. İşte güldeki çiğ tanesi (onun yanağındaki bir damla) rahmet denizine doğru gidiyor.
Hz. Muhammed Tebük’ten dönerken bir kuyu veya kaynak su görüyor. Suyu kesilmek üzere olan kuyunun içine üç tane demir çubuk saplıyor. Kurumaya yüz tutmuş o kaynaktan birdenbire ırmak gibi sular akmaya başlıyor. Şair yukarıdaki ifadesiyle sanki o mucizeye atıfta bulunuyor.
Tasavvufa göre damla çokluğuyla kesret; denizse vahdettir. Damla küçük, denizse büyüktür. Her damla kesret aleminden denize, vahdet alemine düşe kalka, zorluklarla kavuşmak ister. Burada damla derviş, deniz ise Allah’tır.
(Su parçalanma ve bütünleşmeyle kendini yeniler. İnce katmandaki saydam su parçalandığında parlaktır. Bütünleştiğinde yeşil veya kahverengi rengini alır.)
  • 23. Beyit: 
  • Ziyaret etmenin, ayağa kapanmanın ve avare gezmenin insanlara has davranış biçim­leri olduğu düşünülürse, "su"ya bu özelliklerle insan kişiliği verilmesiyle teşhîs ve kapalı istiare;
  •  suyun taştan taşa vurarak avere gezmesini yani yavaş yavaş dağlardan kıvrımlar oluşturarak, döne dolaşa ömür boyunca akması gerçeğinin, bu tabiat olayının Peygamberin ayağının toprağına yani mezarına, acı çekerek, hasretle ulaşmak, yüz sürmek istemesi gibi kesin ve şairane bir sebebe bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl;
  •  benzetme ilgisi olmaksızın "su" kelimesi ile "ırmak, çay, dere" kastedilmesiyle mecâz-i mürsel sanatları yapılmıştır.

  • 24. Beyit: Benzetme ilgisi olmaksızın "hâk-i dergâhı" tamlaması ile Hz. Muhammed (s.a.v.)'in mezarı, türbesi kasdedilmesiyle mecâz-ı mürsel; 
  • "su"ya, "parça parça olmak", "dön-" gibi insan kişiliği­ne uygun nitelikler atfedilmesiyle teşhis; 
  • "Su", dergâhtan parça parça edilerek kovulmayı göze alan bir insana benzetilmesiyle Kapalı Isti'âre; 
  • "Zerre zerre" ve "hak-i dergâhına" kelime grupları sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "pare pare" ve "dergâhdan" kelimelerinin ikinci mısra'da, karışık bir düzen içinde söylenmesiyle leff ü neşr;
  •  su, "zerre zerre" ifadesinden başla­narak "parça parça" oluncaya kadar nur salmak ister, söyleyişle, anlatılmak istenilenin sırasıyla aşağı­dan yukarıya doğru derecelendirilmesiyle tedrîc; 
  • "Zerre zerre" ve "pare pare" kelimelerinin beyitin an­lam bütünlüğü içinde ahenk yaratacak bir biçimde tekrarlanmasıyla tekrir; 
  • "Zerre zerre-pâre pare" ke­limeleri yanında, Anâsır-ı Erba'a'dan olan "hâk-su-nûr (ateş)" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri gözi önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.
  • 25. Beyit: 
  • "Günahkârlar" "sarhoşlar"a benzetildikten sonra, aralarındaki benzetme yönlerinin uy­gun bir biçimde sıralanmasıyla teşbîh; 
  • "Zikr-i na't", "derman" ve "ehl-i hatâ" kelimeleri sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "su", defi humar" ve "mey-hâre" kelimeleri­nin ikinci mısrada, karışık bir düzen içinde söylenmesiyle leff ü neşr;
  •  günahkârların, tevbekâr olmalarına vesile olarak bu na'tin sürekli söylenmesi sebebinin gösterilmesiyle hüsn-i ta'lîl; 
  • "Zikr-i vird; ehl-i hatâ-humâr-meyhâr" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri gözönünde bulundurularak bir araya getirilme­siyle Tenâsüb sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.


  • 26. Beyit: 
  • Hz. Muhammed (s.a.v.)'e olan tutkunluğu Fuzûlî, susamış, susuz bir insanın suya duyduğu iştiyaka benzetmesiyle teşbîh;
  •  "Hem-vâr: daima, her zaman: uygun yer" kelimesinin, söz konusu iki anlamının yakın anlamı dışında, uzak anlamını aydınlatacak herhangi bir kelimenin söylenmemesiyle tevriye; anlam zıtlıkları açık olan "yan" ve "su" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat;
  •  Hz. Peygamber (s.a.v.)'e seslenilerek "yâ" ünlemlerinin kullanılmasıyla nida;
  •  "Habîb-müştâk; leb-teşne-su-yan-" kelimeleri arasındaki anlam ilgile­ri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle Tenâsüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 27. Beyit:
  •  Benzetme ilgisi olmaksızın "Bahr-ı keramet" tamlamasıyla "Hz. Muhammed'in kastedilmesiyle mecâz-ı mürsel;
  •  Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bir "keramet denizine” benzetilmesiyle teş­bih-i belîğ;
  •  "Miraç Gecesindeki Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bir kerametine işaret edilmesiyle Telmih; 
  • anlam zıtlıkları açık olan "bahr" ve "çiy"; "sabit" ve "seyyar" kelimelerinin, beyitin, anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde, bir araya getirilmesiyle tezat;
  •  "Şeb-şebnem-bahr-su-feyz; mi'râc-kerâmet- seyyâre" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle Tenâ­süp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 28. Beyit: 
  • Güneş pınarından, hoş içimli serin bir suyun inmesinin -âdeten ve aklen mümkün ol­mayacak bir şekilde- ifade edilmesiyle mübalağa;
  •  güneş, dünyaya feyz ve bereket verdiği için çeşme­ye; güneşten akan ışığın zülâle (saf suya) benzetilmesiyle teşbih;
  •  anlam zıtlıkları açık olan "hûrşîd"ve "su" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat;
  •  "Çeşme-su; merkad-mi'mâr-su" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir ara­ya getirilmesiyle Tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 29. Beyit: Birinci mısrada "bîm-i dûzah", "nâr-ı gam", "salmış" ve dil-i süzân" tamlamaları sıra­landıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "mümid", "ebr-i ihsan", "sepe"ve "su" kelimelerinin ikinci mısra'da, belirli bir düzen içinde sıralanmasıyla leff ü neşr; 
  • anlam zıtlıkları açıkça görülen "nâr", "su" ve "bîm", "ümîd" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde başarılı bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat sanatları vardır.

  • 30. Beyit: Fuzûlî'nin "kendi sözlerfnin "güher"e benzetilmesiyle teşbîh-i belîğ veya teşbîh-i müekked;
  •  birinci mısra'da "yümn-i nal" ve "güher", "Fuzûlî sözleri" tamlamaları sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "ebr-i nisan", "lü'lü-i şehvâr" ve "su" kelimelerinin ikinci mısra'da, belirli bir düzen içinde sırasıyla söylenmesiyle leff ü neşr; 
  • İnci, istiridyenin kabukları, sedefi aralık dururken nisan ayında yağan bereketli nisan yağmurlarının iri bir damlası içine düşünce kapanır ve bu su damlası iri bir inciye döner yolundaki eskilerin bir düşüncesine işaret edilmesiyle telmih; 
  • nisan yağmuru damlaları ile sözlerin inciye dönüşmesinin -âdetçe ve akıllıca mümkün olamaya­cak bir biçimde ifadesiyle mübalağa; 
  • Fuzûlî'nin sözlerinin inci olması, güzel ve kesin bir sebebe yani Hz. Peygamber (s.a.v.)’i övmenin bereketine bağlanmasıyla hüsn-i ta'lîl;
  •  Fuzûlî kelimesinin hem mahlas, hem de "boş, değersiz" anlamında kullanılmasıyla tevriye;
  •  "Ebr-i nîsân-su-yümn; lü'lü-güher; na’t-şehvâr" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenâsüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 31. Beyit: 
  • Birinci mısra'da "hâb-ı gaflet" ve "rûz-ı haşr" tamlamaları sıralandıktan sonra, bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki "eşk-i hasret" ve "dîde-i bîdâr" tamlamalarının ikinci mısra'­da belirli bir düzen içinde sırasıyla söylenmesiyle leff ü neşr;
  •  anlam zıtlıkları açıkça görülen “hâb" ve "bîdâr" kelimelerinin, beyitin anlam bütünlüğü içinde uygun bir biçimde bir araya getirilmesiyle tezat;
  •  "Dîde-eşk-su-tök-" kelimeleri arasındaki anlam ilgileri göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiy­le tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

  • 32. Beyit: Benzetme ilgisi olmaksızın "çeşme-i vasi" tamlaması ile "cennetteki ebedî saadeti kastedilmesiyle mecaz-ı mürsel; 
  • "Çeşme-teşne-su; haşr-vasl" kelimeleri arasındaki anlam ilgilen göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle tenasüp sanatlarının yapıldığı tesbit edilebilir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk