sponsorlu reklam Admatic -sponsor

Ey Sevgili Şiiri Tema, Konu, Ölçü, Tahlili, İncelemesi "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine"

Ey Sevgili Şiiri Tema, Konu, Ölçü, Tahlili, İncelemesi "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine"
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine Şiiri İnceleme, Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine Şiiri Tahlili, Ey Sevgili Şiiri İncelemesi, ŞİİR TAHLİLLERİ, 

derskonum.com'un değerli öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.


Her dönem olduğu gibi yeni dönemde de edebiyat haberleri, güncel eğitim haberleri, kitap cevapları,konu anlatımı,pdf ders notları ile sizlerin yanınızdayız..



Bu sayfamızda …Ey Sevgili Şiiri Tema, Konu, Ölçü, Tahlili, İncelemesi "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" üzerine bir yazı paylaşacağız.



Sizde eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.

İyi çalışmalar..

destek olmak için lütfen LİNK  paylaşınız


doğru konum = derskonum


Ey Sevgili Şiiri Tema, Konu, Ölçü, Tahlili, İncelemesi "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine"

KAYNAK: 

SEZAİ KARAKOÇ’UN “SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE” ŞİİRİNİN İNCELENMESİ

Yazar:

Ferhat ÇİFTÇİ



“Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine”

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiiri, Karakoç‟un Zamana Adanmış Sözler (1971-1974) kitabında yer alan dört bölümlük bir şiirdir. Bu şiiri takip eden Esir Kent’ten Özülke’ye şiiri ile kurgusal bir bağa sahiptir. Karakoç‟un şiir evrenine bir bütün baktığımızda bu şiirin de “diriliş” düşüncesi içerisinde anlamlı bir yere sahip olduğu anlaşılır. Nitekim Servet Şengül, şiiri değişik açılardan incelediği çalışmasında bu duruma dikkat çekmiştir (2012: 2773). Bu çalışmada, Sezai Karakoç‟un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiiri, şairin poetikası bağlamında ele alınarak incelenmeye çalışılmıştır. Dört bölümden oluşan, genişçe bir şiir olması bakımından şiirin sadece dördüncü bölümü dikkate alınmıştır.

2.      Şiirin İncelenmesi

 

2.1.  Yapı

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiirinin dördüncü yakarış bölümü, beş birimden oluşan serbest bir şiirdir. Dize sayısı bakımından uzun ve düşünsel yüklenimi yoğun bir şiirdir. Birimlerde dizeler, kimi yerde uzun kimi yerde kısadır. Bu dize yapısı, genel olarak muvazeneli görünmektedir. Uzun ve kısa dize yapılarını, barındırdığı yoğun duygu ve iletmek istediği derin düşüncenin bir yansıması olarak okumak mümkündür. Ayrıca şiire bütüncül bir hava da katmıştır. Şiirde seslenen ben ile yakarılan varlık, birimlerin tümünde söz konusu olup yapının iki ana unsurunu oluşturmaktadır.

2.2.  Ses ve Ahenk Unsurları

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiirinde ses kalitesi, oldukça yüksektir. Şiirde ses ve ahenk unsurlarını tekrarlar, redif, kafiye, iç kafiye, aliterasyon örnekleri oluşturmaktadır. Özellikle duygusal yoğunluk ve yakarış üslûbundan ötürü yoğun bir tekrara başvurulduğu izlenimini edinmek mümkündür. Şiirin ses haritasını inceleyecek olursak örnek düzeyde şöyle bir tabloyla karşılaşırız:


SES VE AHENK UNSURU

ÖRNEKLER

DEĞER

Dize tekrarları

Uzatma dünya sürgünümü benim

6

Ey sevgili

5

En sevgili

5

Sevgili

5

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

3

Kelime tekrarları

bir

17

sevgili

15

sen/sana

15

vardır

14

ey

10

sürgün

10

geldim

9

ben

9

benim

6

en

6

dünya

6

benim

6

uzatma

6

af

6

kuş

4

kader

3

layık

3

olmasam da

3

sır

3

kalp

3

bütün

3

gibi

3

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


4


 

 

kat

2

pazar

2

dedimse

2

koparıp

2

Kafiye / İç kafiye2

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp

Aşkın bu en onulmazından koparıp

Bir tuz bulutu gibi

 

Redif3

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır

Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır

Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar

vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili

 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


425

2Şiir, kafiye/iç kafiye açısından oldukça zengindir, tamamı örnek olarak gösterilmemiştir.

3Şiir, redif açısından oldukça zengindir, tamamı örnek olarak gösterilmemiştir.


 

Aliterasyon4

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

 

 

Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında

Bütün dizelerde toplam 224 n sesi

rların sırrına ermek için sende anahtar varr

Bütün dizelerde toplam 180 r sesi

Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

Bütün dizelerde toplam 98 s sesi

Asonans

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Bütün dizelerde toplam 301 a sesi

İkileme

yenilgiyenilgi,

1

yakıp yıkan

1

birdenbire

1

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2.3.   Dil ve Üslûp Özellikleri

Şiir, öncelikle bir yakarış üslûbu içinde söz değerini yakalamıştır. Seslenen ben ile seslenilen varlık arasında içsel yoğunluğun coşkulu bir şekilde akması söz konusudur. Tekrar eden dizeler ve kelimeler ile ahenk unsurları şiire lirik bir hava katmıştır.

Şiirde dikkati çeken dilsel özellikler metaforlar, geleneksel sözler, eş/yakın ve zıt anlamlı kelimeler, bazı imgeler ile sıra dışı bağdaştırmalar olarak sıralanabilir. Seslenilen “sevgili, sürgünlük, Kudüs (Meryem) ve Mısır (Züleyha), Suna, Leyla”nın bir metafor olarak kullanıldığı görülür. “Mezar, ev, hisar, mimar, kül, anahtar, damar, aşk cellâdı, yar, bahar, merhamet adlı bir çınar, zafer” kelimeleri de sembolik değere sahiptir.

Şiirde kullanılan geleneksel sözler şunlardır: “Yakıp yıkmak, birdenbire, sürgün olmak, ayaklarına kapanmak, af dilemek, iz bırakmak, haberini almak, sırrına ermek.”

Eş, yakın ve zıt anlamlı sözcüklerin peş peşe tekrarıyla hem coşkun anlatım hem de yakarışın getirmiş olduğu bir mutlaklık durumu, kesinlik ve tutkunluk vurgusu söz konusudur:

“Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların; Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil/Ayaklarımdan belli; Ey gönlümün doğurduğu/Büyüttüğü emzirdiği; geceler ve gündüzlerde; aşikârsın bellisin; şafaklarında/Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında/Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında; Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır”


4Şiir, aliterasyon açısından zengindir, tamamı örnek olarak gösterilmemiştir.


 


Şiirde bazı imgelerin ve sıra dışı bağdaştırmaların anlatımı güçlü kıldığı ve şiire özgünlük ve derinlik kattığı da görülmektedir: “Kalbinden sürgün oldum, güneşi bahardan koparıp, bir tuz bulutu, lambalar eğri, aynalar akrep meleği, çarpılmış atın son hayali, mirasın hayaleti, merhametin kalbi, düşlerin civarında” kullanımlarının imgesel değer taşıdığı görülmektedir.

2.4.  Muhteva

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiiri üzerine okuyucuların ve araştırmacıların farklı değerlendirmeleri olmuştur. Şiirin içeriğine ve yakarış üslubuna bakılarak bir naat olduğuna dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Bunun dışında şiirin, Karakoç‟un memuriyet hayatındaki  bir  sürgünden  ötürü terk etmek  zorunda  kalğı  İstanbulu  anlattığını,  dolayısıyla şiirde “başkentler başkenti” olarak nitelenen şehrin İstanbul olduğu söylenmektedir (Andı, http://www.dunyabizim.com/ Erişim tarihi: 24.05.2017). Fikri Kula ve Mehmet Güneş, yaptıkları çalışmada bu şiirin İstanbul özelinde İslam medeniyetinin içinde olduğu harap duruma ilişkin üzüntüyü anlattığını ifade eder (2016: 414). Mehmet Özger de yaptığı çalışmada; şiirde geçen “sevgili” metaforunun metin bağlamında ele alındığında İstanbul, medeniyet, diriliş düşüncesi, beşeri sevgili, peygamber, Tanrı, hayal anlamlarına gelebileceği; fakat İslam estetiğine göre bunun tevhid/Tanrının birliği” ilkesi olduğu kanaatine varmıştır (2013: 1642).

Tabii ki bir şiir üzerine yazar, metin ve okuyucu kaynaklı farklı yaklaşımlar ileri sürülebilir. Dolayısıyla değerlendirmede bağlamına göre hepsini esas almanın faydalı olacağı açıktır. Bu açıdan ister bir münacat veya naat olarak isterse bu ikisinin dışında düşünülsün, şiirde yüceltilen bir değer ve ona kavuşma arzusu belirgin bir şekilde görülmektedir. Şiire genel olarak bakıldığında “seslenen ben, seslenilen sevgili, sürgünlük durumu ve bir de yakarış üslûbu”nun muhtevayı da büyük ölçüde belirlediği söylenebilir.

Seslenilen sevgili, bir metafor olarak şiirde yüceltilen, güçlü bir varlıktır. Daha çok mekânsal bir göndermeyi imleyerek karşılık bulmaktadır. Fakat farklı dizelerde, seslenin benin kendisinden arzu ettiklerini sıralamasıyla anlam genişlemesine uğramaktadır. Sürgünlük de, ayrı bir metafor olarak şairin gerçekleştirmek istediği idealizme olan uzaklığı konumundadır. İçselleştirilen, güçlü bir mekânın diğer sembol mekânlar olan Kudüs (Meryem) ve Mısır (Züleyha) ile özdeşleştirildiği görülür. Bir bütün olarak İslam coğrafyası, tarihi, kültür ve medeniyeti ile İslamî şahsiyetler ve değerler bu şiirin gönderimleri arasında sayılabilir. Mehmet Özger, şiire yönelik yaptığı çalışmasında şu ifadelere yer vermiştir:

“Şiirin alt başlığı“ Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine”dir. Sürgünlük, genel olarak bir insanın meskûn olduğu yerden zorla çıkarılması durumlarında kullanılan bir kelimedir. Alışılmış olan insanın sürgünlüğüdür. Bir insanın vatanından uzaklaştırılmasıdır. Bu süreç içerisinde hissettiği özlem, kopmuşluk/koparılmışlık hali sürgünlüğün doğal sonuçlarıdır. Yalnız, burada sürgünlüğü yaşayan insan değil ülkedir. Bir alışılmamış bağdaştırma olarak kullanılan başlığın çağrışımlarına bakıldığında şunlar görülecektir: Sürgün edilen kişi değil, bireyi aşan bir üst yapılanmadır. Ülke; bölge, devlet ve memleket anlamlarında kullanılmaktadır. Öyleyse sürgünlük durumunu yaşayan bir memleket veya daha üst bir yapılanma olarak medeniyettir denilebilir. Köklerinden koparılmış, kovulmuş başka yerde yaşamaya mecbur edilmiş bir medeniyetten söz edilebilir” (2013: 1645-1646).

Görüldüğü gibi, şiirin dizelerince açığa çıkan kimi unsurlar, bu ana eksen üzerinde şiirdeki dokuyu sağlamaktadır. Sürgünlüğün halleri, yaşanan sıkıntılar, çekilen çileler, buna sebep olan unsurlar, muhtemel riskler, gereklilikler, geçmiş ve şimdiki hal ile gelecek düşü; yüceltilen sevgiliye dönük bir söylem içinde şiirleşir.

Birinci birimde “Senin kalbinden sürgün oldum ilkin” dizesiyle içinde bulunulan durum anlatılarak bir giriş yapılmaktadır. “İlkin” vurgusu, yaşanılan olumsuzluğun öncesine uzanılmasını ve şiirin bazı evrelere ayrılmasına imkân tanımaktadır. “Kalp‟ten sürgünlük” ise en önemli uzuv olarak aslî değerden kopuşa işaret etmektedir. Bu ilk bölüm, daha çok bu eksende, yakarış için hazırlık olarak okunabilir:

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim

Güneşi bahardan koparıp

Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi

Savuran yüreğime

Ah uzatma dünya sürgünümü benim

Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli

Lambalar eğri

Aynalar akrep meleği

Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu

Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden

Ve kuş sütünden

Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili

En sevgili Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim” (2004: 431-434 ).

Karakoç, bu şiirde yakarılan varlık karşısında he şeyi sıfırlamaktadır. “Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında” yalnızca ona geldiğini belirtir. Bu geliş aynı zamanda “af dilemek”le merhameti arzulamaktadır. Aynı zamanda hitap edilen varlığa yönelik bir ululama söz konusudur. Bu arzu ve kavuşma gerçekleşmediği müddetçe “bütün sürgünlükler” anlamsız kalacaktır. Çünkü hepsi, ondan sürgünlüğün bir süreği konumundadır. “Güneşin bahardan kopması” nasıl bir durum ise, şiirde seslenen ben de öylece seslendiğiyle bir anlam kazanacaktır. Yorgunluklar ve yılgınlıklar, çekilen çilenin sahiciliğini “ayakkabılar” gibi suni bir unsurla değil “ayaklar” gibi sahici bir uzuvla hissettirir. “Lamba, ayna, zaman, ev” unsurlarıyla açığa çıkan olumsuzluklar; “kuş tüyü” ve “kuş sütü” gibi olumlanan unsurlarla çatışma durumu gözler önüne serilir. Sevgili, “gecelerde ve gündüzlerde” bu olumsuzluklar üstüne bir “anıt gibi yüksel”ir. Her şey onun varlığı içinde anlamlı hale gelirken, ondan uzaklık çekilmez bir sürgüne dönüşür.

İkinci birim, “sevgili”yi yüceltme ve onun nelere kadir olduğuna dair bir deyiş konumundadır. Sona doğru seslenme ve yakarış ilk birimle uyumluluk göstermektedir. Gelenek içinde “Suna”, “Leyla”, “Belkıs” unsurları; tabiattan “kuşlar”, “denizler” hep bu yüceltilen varlıkla bir nihayete erer:

“Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin

Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini

Sevgili En sevgili Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim” (2004: 431-434 ).

Üçüncü birimde yaşantı, başa gelen olumsuzluklar ve çekilen çile aktarılmak istenmiştir. Sürgünlüğün verdiği acılarla yakarışın koyulaştığı bir birim niteliği taşır. “Sabanın toprakta bıraktığı ölümsüz iz” hem medeniyet düşüncesine hem de şairin sürgünlük durumunda ruhunda bırakılan ize göndermedir. Burada toprak ve vücut ilişkisini kurmak mümkünken, şairin ona ulaşma arzusu bunun ruhsal bir kanayış olarak düşünülmesini daha doğru kılar. “Karanlık geceleri aydınlatan”, “ömrün baharında yazında” kendisini tamamlayan her zaman o (sevgili) olmuştur. Bu nedenle af dilenmek istenir ve kişisel, mekânsal kutsiyete (Meryem- Kudüs, Züleyha-Mısır) sığınılır:

“Yıllar geçti saban ölümsüz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında

Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca’da Emirgan’da Kandilli’nin kurşuni şafaklarında

Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem)

Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)

Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili

En sevgili Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim” (2004: 431-434 ).

Dördüncü birimde sona yaklaşıldığını hissetmek mümkündür. Günahkâr ve kusurlu bir tavrın eleştirel bir dille kendini sunduğu görülür. Çekilen sıkıntılar üçüncü ve ikinci birimle, af dileyişler de şiirin bütünüyle ilişkilendirilebilir. “Verilmemiş hesapların korkusu” dillendirilir. “Dağların yıkılışı”, “köle gibi satılmak”, “güneşin sararması”, “yanmak” gibi olumsuzluklar, yaşamsal serüvene/ıstıraba işaret eder ve bir “bengisu pınarında” sevgilinin” yansıyan gölgesi ile etki artırılır:

“Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında

Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında

Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili

En sevgili Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim” (2004: 431-434 ).

Beşinci ve son birim ise, coşkunun arttığı ve arzu duyulan sonun mümkünlüğünü vurgulayan bir özellik gösterir. Tanrının olumsuz durumları ve yaşanan sıkıntıları giderebilecek yegâne varlık olduğu, tüm hesapları alt üst ettiği işlenir. Bu durum şiirde konuşan ben‟in bir inanç taşımı yaşadığını göstererek şiirin bütünsel olarak ilahî bir söylem kazanmasına olanak sağlar. Özellikle son bölümde, şiir boyunca sürgünlük durumu temelinde gerçekleşen yakarış, ilahî kuşatılmışlık içinde Tanrısal bir umut ile son bulur. Bir dua niteliğinde en halisane duygular, ideolojik bir bütünleşme ile dile gelir. Hem şairin iç dünyası hem de arzu duymuş olduğu İslamî idealin poetik bir çerçeve içinde birlikte anlam kazandığı söylenebilir:

“Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır

Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili

En sevgili

Ey sevgili” (2004: 431-434 ).

 


SONUÇ

Sezai  Karakoçun  Sürgün  Ülkeden  Başkentler  Başkentine  (IV)  şiiri,  beş  birimden oluşan, serbest bir şiirdir. Duygu yoğunluğu ve düşünsel derinliği şiirin bütününde görmek mümkündür. Şiir, seslenen ben‟in yakarışıyla vücut bulmuştur. İslam ideali, ona uzaklık ve çekilen acılar ile umutlar sembolik bir şekilde ele alınmıştır. Şiirin ana unsurlarını seslenen ben, seslenilen sevgili, sürgünlük ve yakarış hali oluşturmaktadır. Dokuyu ise, bu ana unsurlar arasında söz konusu olan yaşantı, olumsuzluklar, şikâyetler, ihtimaller ve gerekler oluşturmaktadır. Dize, kelime tekrarları, ses ve ahenk unsurlarıyla coşkun bir anlatımın sağlandığı şiir, ilahî söylem ve kuşatılmışlık içinde güçlü bir anlam örgüsüne sahiptir.


KAYNAK: 

SEZAİ KARAKOÇ’UN “SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE” ŞİİRİNİN İNCELENMESİ


Yazar: 
Ferhat ÇİFTÇİ



Ey Sevgili Şiiri Tema, Konu, Ölçü, Tahlili, İncelemesi "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine"

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk