sponsorlu reklam Admatic -sponsor

KISA TİYATRO METNİ ÖRNEKLERİ,KOMEDİ, KISA TİYATRO KOMEDİ ÖRNEKLERİ,

KISA TİYATRO METNİ ÖRNEKLERİ,KOMEDİ, KISA TİYATRO KOMEDİ ÖRNEKLERİ, KISA TİYATRO METİNLERİ, KISA TİYATRO METNİ ÖRNEKLERİ,KOMEDİ, KISA TİYATRO KOMEDİ ÖRNEKLERİ,TİYATRO ÖRNEKLERİ, TİYATRO METİNLERİ KISA, TİYATRO METİN ÖRNEĞİ, 6 kişilik tiyatro Oyunları kısa komik, 4 kişilik tiyatro metinleri kısa, komedi, tiyatro oyunları pdf kısa, 7 kişilik tiyatro metinleri, 6 kişilik Tiyatro Metinleri kısa, 3 kişilik tiyatro metinleri kısa, Tek kişilik Tiyatro metinleri kısa, 6 kişilik tiyatro Metinleri

derskonum.com'un  değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.

Derskonum.com ailesi  olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..



Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için KISA TİYATRO METNİ ÖRNEKLERİ,KOMEDİ, KISA TİYATRO KOMEDİ ÖRNEKLERİ üzerine bir paylaşım yapacağız. 


Siz de eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.

İyi çalışmalar..

doğru konum= derskonum

destek olmak için lütfen  LİNK paylaşınız


HazırlayanMustafa ŞAHİN 



Kısa Tiyatro Eserleri Örnekleri


Okulda yada arkadaş çevrenizle birlikte oynayabileceğiniz kısa tiyatro oyunları skeçleri.

Düüt
Kahramanlar
Anne
Baba
Çocuk
Oyun
(Salonda anne ve baba birer koltukta oturmaktadır, baba gazete okumakta, anne örgü ile uğraşmakta, çocuk ise yerde oyuncakları ile oynamaktadır.Çocuk elindeki kamyonu halının üzerinde sürerek: )
Çocuk: Düüt!
Anne: Maşallah bey, oğlumuz büyüyor.
Baba: Tabii canım, kimin oğlu! Kafaya bak kafaya tıpkı ben! (Oğlunun saçını okşar.)
Çocuk: Düüt!
Anne: Hatırlıyor musun nefes almıyor diye korkudan ölmüştün.
Baba: Hatırlamaz mıyım, çok korkutmuştu kerata, aslan oğlum, akıllı oğlum benim.
Çocuk: Düüt!
Anne: Maşallah bey, oğlumuz çok zeki! Başkasının çocuğu olsa şimdi ne bulsa ağzına alırdı. Bizimki öyle mi, amanın da benim akıllı kuzuma!
Çocuk: Düüt! (Anne- baba ellerindekilerle meşgul olurken çocuk kamyonu ağzına alır.)
Anne: Bey?…
Baba: Efendim hanım?
Anne: Sence de bizim oğlan mühendis olur değil mi?
Baba: Ne münasebet canım, bizim oğlan doktor olacak.
Çocuk: Düüt! (Seyirciye bakıp gülümser.)
Anne: Aşk olsun ne var yani mühendis olsa!
Baba: Olur mu öyle şey! Doktor olacak o kadar!
Anne: Aaa ne bağırıyorsun be! Hem neden senin dediğin olacakmış, benim oğlum mühendis olacak işte!
Baba: Hanım! Adamın asabını bozma doktor olacak oğlum doktooor!
Anne: Hiç de bile mühendis!
Baba: Doktoooorrrr!
Anne: Mühendiiiiiiiss!
Çocuk: Düüüüüüüüüüüüüt! (Olduğu yere yığılır.)
Baba: Oğlum, aslan oğlum ne oldu!?
Çocuk: Düt! (Ağlar)
Baba: Düt oğlum düt!…
-SON-




Evlilik Yıldönümü

Kahramanlar
Anne
Baba
Umut
Oyun
(Oturma odası, baba gazete okumakta, anne temizlik yapmakta, Umut ise ders çalışmaktadır.)
Umut: Anneciğim, bugün günlerden ne?
Anne: Çarşamba, ne olmuş?
Umut: Yok bir şey… Babacığım, bugün ayın kaçı?
Baba: Kızım, tamam alacağım o elbiseyi.
Umut: Elbiseyi sormadım baba.
Baba: Kızım, neden üsteliyorsun? Söz verdik işte, bırak da gazetemizi okuyalım.
Anne: Hilmi, faturayı yatırdın mı?
Baba: Ne faturası?
Anne: Ne faturası olacak, elektrik faturası! Yine unuttun değil mi?
Baba: Yahu hanım, sanki boş vaktim varmış gibi… Tövbe tövbe!
Anne: Sorumsuzsun Hilmi sorumsuzsun!
Baba: Hanım, canımı sıkma akşam akşam, zaten tepem attı iş yerinde.
Anne: Canı sıkkınmış, ben elektrik faturası diyorum, sen can sıkıntısından bahsediyorsun.
Baba: Yeter be kadın! Bir gram huzur bırakmadın!
Anne: Yaa! Huzurunuzu ben kaçırdım demek.
Baba: Zehra! Sabrım taşıyor bak!
Anne: Taşarsa taşsın be! Bıktım senin bu hallerinden! Eve geç gelirsin, ailene ilgisizsin, çocuğun elbise ister almazsın, sorumsuzluğun diz boyu!
Baba: Eee, yeter be! Asıl ben bıktım senden! Bir akşam eve geldiğimde güler yüz göstermezsin, seninle evlendiğim güne lanet olsun, bıktım senden bıktım!
Umut: Baba!??!
Baba: Sus kızım, seni hiç çekemem şimdi.
Anne: Demek bıktın, peki o halde ayrılalım biz. Niye devam ettiriyoruz ki bu evliliği?
Baba: Nerde o günler! Boğuyorsun artık beni, nefes alamaz oldum sayende!
Anne: Bak seen! Demek öyle, daha fazla boğmayayım ben sizi. Canıma minnet, beni istemeyen adamı ben hiç istemem. Seni tanıdığım güne lanet olsun, ben babamın evine gidiyorum.
Baba: Nereye gidersen git, cehenneme kadar yolun var. Biz, kızımla yaşarız huzur içinde.
Anne: Umut’u sana bırakacağımı kim söyledi, o da benimle gelecek.
Baba: Yapma yaa! Başka derdin var mıydı? Kızım hiçbir yere gidemez, izin vermiyorum.
Anne: Zaten izin isteyen yok senden, kızım benimle gelecek.
Baba: Seni vururum Zehra, beni bu yaştan sonra katil etme!
Anne: Hele bir dene, bak ne oluyor!
Baba: Zehra, kapa çeneni! Çok fena olacak!
Anne: Ne olacak be ne olacak? Sen kimi tehdit ediyorsun?
Baba: Zehra, sana sus dedim be Allah’ın cezası. Sus!
Anne: Sen kimi susturuyorsun be! Ne hakla… (Umut, araya girer.)
Umut: Yeteeer! Bıktım ikinizden de! Her gün kavga etmenizden bıktım, arkadaşlarımın mutlu aile öykülerini dinlemekten bıktım, yaşamaktan bıktım!.. Sizin bir yere gitmenize gerek yok; ben gidiyorum.
(Umut, oturduğu yerden hareketlenir, masanın altındaki pakete uzanır.)
Ha, unutmadan; bu paketi de sahibine verirseniz sevinirim. Onları görürseniz deyin ki:
“Bu paketi, Umut bıraktı; evlilik yıldönümünüzü kutluyor.”
(Umut sahneden ayrılır, anne-baba da peşinden gider.)
Anne: Umut???
Baba: Umut, kızım!!!
-SON-




Kabadayı Okulu
Kahramanlar
Kabadayılar Kralı Uğur
Çakal Semih
Tilki Volkan
Karabela Halil
Baba Oğuz
Domdom Bayram
Oyun
Kabadayı okulu öğrencileri sınıfta beklemektedir. (Jenerik müziği çalmaktadır.) Kabadayıların bazıları volta atmakta bazıları ise tespih çekmektedir. Bu sırada kabadayılar kralı Uğur sınıfa girer.
K. Uğur: Selamun Aleyküm kardaşlar!
Sınıf: Aleyküm Selam ağabeyimiz!
K. Uğur: Eyvallah, oturun.
(Sınıf oturur. Kabadayılar kralı Uğur yoklama alır. Adı okunan “eyvallah” der.)
K. Uğur: Bugün kabadayı duruşlarını öğreneceğiz.
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Evet, Çakal Semih kardeşimiz, ayağa kalk!
Ç.Semih: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım, kabadayı nasıl bakar?
(Semih seyirciye doğru Küçük Emrah gibi bakar.)
K. Uğur: Olmadı olmadı! Öyle mi bakılır! Bana bakın şimdi.
(K. Uğur sert bir şekilde seyirciye bakar.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Tilki Volkan kardeşimiz, ayağa kalk!
T. Volkan: Eyvallah!(ince seslidir)
K. Uğur: Bize göster bakalım, nasıl nara atılır?
T. Volkan: Hieeeeeeyyyyyytttttt!!!
K. Uğur: Olmadı olmadı! Bu sesle kimse korkmaz.Bana bakın şimdi.(Nara atar.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf. Eyvallah!
K. Uğur: Baba Oğuz kardeşimiz, ayağa kalk!
B. Oğuz: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım nasıl tespih çekilir?
B. Oğuz: (Tespihi cebinden çıkarır) Bismillah, bismillah, bismillah…
K. Uğur: Allah kabul etsin! Yahu beni delirtmeyin! Kabadayı öyle mi tespih çeker?
Bak şimdi: (Nasıl tespih çekileceğini gösterir.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Domdom Bayram karedeşimiz, ayağa kalk!
D. Bayram: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım, nasıl bıçak çekilir?
D. Bayram: Hiiieeeeeyyyyt! (Cebinden tırnak makası çıkarır.)
K. Uğur: Olmuyor olmuyor! Ulan o ne? Sen nasıl kabadayısın?
K. Uğur: (Cebinden bıçağı çıkarır, tam bağırırken dışarıdan bir kadın sesi gelir.)
Kadın: Uğuuurrr!
K. Uğur: Eyvah hanım çağırıyor! Buyur gülüm! (Heyecanlı bir şekilde sahneyi terk eder.)
Kabadayılar ayağa kalkar, hep beraber:
EYVALLAH…
-SON-

KISA TİYATRO METNİ ÖRNEKLERİ


Acele Kral Aranıyor

MUHAFIZ : Padişahım sonunda ülkemizin en zeki çocuğunu bulduk.
PADİŞAH : Çabuk buraya getirin.
MUHAFIZ : Emredersiniz efendim.
PADİŞAH : Hoş geldin oğlum.
ÇOCUK : Hoş bulduk padişahım. Beni emretmişsiniz.
PADİŞAH : Senin çok zeki bir çocuk olduğunu duydum. Artık ben yaşlandım. Ülkenin yönetimini bırakacağım bir oğlumu yok. Eğer gerçekten zeki biriysen benden sonra tahta sen geçeceksin. Yani bu ülkenin kralı olacaksın.
ÇOCUK : Allah size uzun ömür versin sultanım. Biz ölelim siz yaşayın…
PADİŞAH : Yoo, yo! Ben yeterince yaşadım zaten. Nasıl olsa birgün hepimiz öleceğiz. Şimdi şu soruları cevapla bakalım.
ÇOCUK : Ne sorusu efendim?
PADİŞAH : Şimdi senin gerçekten zeki olup olmadığını anlamak için 3 soru soracağım.
ÇOCUK : Sorun efendim.
PADİŞAH : Dünyadaki bütün denizlerde kaç damla su olduğunu ölçebilir misin?
ÇOCUK : Tabiki ölçerim. Ama bunu yapabilmem için sizin de yeryüzündeki bütün akarsuları durdurmanız gerekiyor. Çünkü saydığım damlaları tekrar sayıp hata yapabilirim.
PADİŞAH : Güzel! Peki şu ikinci soruyu cevapla bakalım.
ÇOCUK : Sorun efendim.
PADİŞAH : Gökyüzünde ne kadar yıldız var?
ÇOCUK : Ülkemizdeki ağaçların yaprak sayısının yarısı kadar.
PADİŞAH : Emin misin?
ÇOCUK : Bana inanmıyorsanız oturun tek tek sayın efendim. Hesabım yanlış ise cezama razıyım.
PADİŞAH : Aferin. Şimdi son soruyu soruyorum.
ÇOCUK : Sorun efendim.
PADİŞAH : Sonsuzluk nedir?
ÇOCUK : Sonsuzluk ne midir? Bu çok kolay bir soru ama padişahım.
PADİŞAH : Cevapla o zaman.
ÇOCUK : Bizim köyde bir dağ vardır. Bu dağ o kadar büyüktür ki henüz üzerinden aşabilen olmamıştır. İşte bu dağa her 100 senede bir kuş gelir ve gagasını kayaya bir kere sürter. Sonra da tekrar 100 sene sonra gelmek üzere uçar gider. O kuşun gagasıyla o dağ yok oluncaya kadar sonsuzluktan sadece bir saniye geçmiş olur. Varın gerisini siz hesaplayın.
PADİŞAH : Aman Allahım bu ne zeka böyle! Bir daha tekrar eder misin evladım?
ÇOCUK : Tabi. Bizim köyde bir dağ vardır. Bu dağ o kadar büyüktür ki henüz üzerinden aşabilen olmamıştır. İşte bu dağa her 100 senede bir kuş gelir ve gagasını kayaya bir kere sürter. Sonra da tekrar 100 sene sonra gelmek üzere uçar gider. O kuşun gagasıyla o dağ yok oluncaya kadar sonsuzluktan sadece bir saniye geçmiş olur. Varın gerisini siz hesaplayın.
PADİŞAH : Harika, harika! Artık ülkemi emanet edebileceğim bir insan var. Ne mutlu bana ki artık gözüm arkada kalmayacak.
Son




Güzellik Yarışması
(Adaylar ve sunucu, köylü kıyafetleri giymişlerdir. Sahnenin önünde “DAŞLI DEPE YEŞİL MERCİMEK FESTİVALİ” yazmaktadır. Arkada 3 kişi bir masaya oturmuş, masanın önünde de CÜRİ yazılı bir kağıt vardır.)
Sunucu: Sevgili Daşlı Depelile, güzel gasabamız için derdiplenen Daşlı Depe Yeşil Mercimek Festivaline hoşgeldiniz. Şimdi sıra geldi güzellik yarışmasınaaaaaaaaaaa. Güzel adayları deker deker cürinin önünden geççekler. (Köylü kızlar-adaylar jürinin önünden geçerler)


1. Aday. Hülya Bahar. 18 yaşında, lise sona gideyo, İngilizce bileyo. Gasabamız Hal Müdürünün gızı.
2. Aday. Fatoş Zeytin. Biçki dikiş gursu mezunu, 21 yaşında Göfteci Ali’nin gızı.
Aha bu da Saniye Yanoş. 20 yaşında Muncurukların Sarı Naciye’nin gızı. Her türlü yimek yapayo, ganaviçe işleyo, iğne oyası bileyo.
4. Aday. Güllü Kestaneci. 19 yaşında, yufka açayo, sıva yapayo, dantel öreyo, Güdük Necmi’nin gızı.
5. Aday. Fadime Gırtık 19,5 yaşında. Gözel mantı yapayo. Her bi işi becereyo. Açık öğretim mektebine devam edeyo. Bodur Osman’ın gızı.
6. Aday. Zahide Pekmez. 18 yaşında. Ganaviçe işleyo, gözel gözel yemekler yapayo, iyi göbek atıp, türkü çığırıyo. Püsürdükler’in Hatça’nın gızı.
Anaaaaaa bunlar da kim? (Anne ile kız tartışarak içeri girerler) Aça ne arıyorsunuz burda?
Anne- Benim gızın elâlemden nesi eksük?
Sunucu: Eksiği yok fazlası var.
Kız: Neyim fazla sunucu buba?
Sunucu: Yaşın.
Anne- Güçüttürürüz.
Sunucu: Kilon fazla gızım.
Anne- Erüttürürüz.
Sunucu: Gerdanın sarkmış.
Anne- Gerdürttürürüz.
Sunucu: Sana curi oy vermez gızım.
Anne- Verdüttürürüz.
Sunucu: Nasıl verdüttürecen?
Anne- (Kolundaki altın bilezikleri göstererek) Yedüttürürüz.
Sunucu: Yahu farzedelim güzellik graliçesi oldun. Sonra nolucek?
Anne- Evlendürürüz.
Kız: Hayır anne hayır, asla, ayem sori yani üzgünüm. Beni graliçe olduktan sonra isteyen bir erkeği ben gatiyen istemem.
Son




Hangisini Getireyim ?
Hanım: Nilgüüüüüüüün!
Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.
Hanım: Biraz sonra misafirlerim gelecek. Senden bir şey getirmeni istediğimde bana hangisi hanımefendi diye soracaksın.
Hizmetçi: Başüstüne hanımefendi. (Misafirler gelir.)
Hizmetçi: Misafirler geldi hanımefendi.
Hanım: Tamam, al içeri.
Buyrun hoşgeldiniz. Nasılsınız? İyi misiniz?
Misafirler: İyiyiz. Teşekkürler. Siz nasılsınız?
Hanım: Ay iyiyim. Geçenlerde bir kürk aldım, o kadar güzel ki. Görmek ister misiniz?
Misafirler: Tabii tabii. Görelim.
Hanım: Nilgüüüüüüüüün!
Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.
Hanım: Kızım bana geçen gün aldığım kürkü getir!
Hizmetçi: Hangisini hanımefendi?
Hanım: Siyah olanı.
Hizmetçi: Buyrun hanımefendi, getirdim.
Hanım: Bakın ne kadar güzel değil mi?
Teşekkür ederim. Götürebilirsin.
Ayy geçenlerde bir yüzük aldım. Görmek ister misiniz?
Misafirler: Tabii tabii. Görelim.
Hanım: Nilgüüüüüüüüüüüün!
Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.
Hanım: Kızım bana geçen gün aldığım yüzüğü getirir misin?
Hizmetçi:Hangisini getireyim hanımefendi?
Hanım: Pırlanta olanını.
Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.
Hanım: Bakıııııın ne kadar güzel değil mi? Teşekkür ederim. Götürebilirsin.
Hizmetçi: Hanımefendi kocanız geldi.
Hanım: Çağır.
Hizmetçi: Hangisini hanımefendi.
Son




Hasta Ziyareti

Bir işitme engelli, hasta ziyaretine gidiyormuş. Yolda kendi kendine şöyle düşünmüş: “Her ne kadar söylenenleri anlamıyorsam da söylenenleri duymuyorsam da, hasta ziyaretlerinde genellikle hep aynı şeyler söylenir. Ben nasılsın derim, o da iyiyim der, ben de memnun olduğumu söylerim. Sonra ne yiyorsun derim, bir yemek ismi söyler, ben de afiyet olsun derim. Doktorlardan kimin baktığını sorarım, birisinin ismini söyler, iyi doktordur der, ziyareti bitiririm.”
Kafasındaki bu kurgu ile hastanın yanına girer.
İşitme Engelli: Nasılsınız?
Hasta: Ölüyorum, ölüyorum. (İşitme engelli, hastayı duymak için sürekli olarak elini kulağına götürerek konuşur.)
İşitme Engelli: Oh oh, memnun oldum efendim.
Peki ne yiyorsunuz?
Hasta: Zehir zehir.
İşitme Engelli: Çok iyi, çok iyi güzel. Afiyet olsun.
Peki efendim, tedavi için hangi doktor geliyor?
Hasta: Ne doktoru. Azrail’i bekliyorum, Azrail’i.
İşitme Engelli: Oh oh iyi doktordur o. Senin işini tez zamanda bitiriverir. Hadi bana eyvallah.
Son

Evlilik Yıldönümü

Oyuncular

  1. Anne
  2. Baba
  3. Umut

Oyun

(Oturma odası, baba gazete okumakta, anne temizlik yapmakta, Umut ise ders çalışmaktadır.)

Umut: Anneciğim, bugün günlerden ne?
Anne: Çarşamba, ne olmuş?
Umut: Yok bir şey… Babacığım, bugün ayın kaçı?
Baba: Kızım, tamam alacağım o elbiseyi.
Umut: Elbiseyi sormadım baba.
Baba: Kızım, neden üsteliyorsun? Söz verdik işte, bırak da gazetemizi okuyalım.
Anne: Hilmi, faturayı yatırdın mı?
Baba: Ne faturası?
Anne: Ne faturası olacak, elektrik faturası! Yine unuttun değil mi?
Baba: Yahu hanım, sanki boş vaktim varmış gibi… Tövbe tövbe!
Anne: Sorumsuzsun Hilmi sorumsuzsun!
Baba: Hanım, canımı sıkma akşam akşam, zaten tepem attı iş yerinde.
Anne: Canı sıkkınmış, ben elektrik faturası diyorum, sen can sıkıntısından bahsediyorsun.
Baba: Yeter be kadın! Bir gram huzur bırakmadın!
Anne: Yaa! Huzurunuzu ben kaçırdım demek.
Baba: Zehra! Sabrım taşıyor bak!
Anne: Taşarsa taşsın be! Bıktım senin bu hallerinden! Eve geç gelirsin, ailene ilgisizsin, çocuğun elbise ister almazsın, sorumsuzluğun diz boyu!
Baba: Eee, yeter be! Asıl ben bıktım senden! Bir akşam eve geldiğimde güler yüz göstermezsin, seninle evlendiğim güne lanet olsun, bıktım senden bıktım!
Umut: Baba!??!
Baba: Sus kızım, seni hiç çekemem şimdi.
Anne: Demek bıktın, peki o halde ayrılalım biz. Niye devam ettiriyoruz ki bu evliliği?
Baba: Nerde o günler! Boğuyorsun artık beni, nefes alamaz oldum sayende!
Anne: Bak seen! Demek öyle, daha fazla boğmayayım ben sizi. Canıma minnet, beni istemeyen adamı ben hiç istemem. Seni tanıdığım güne lanet olsun, ben babamın evine gidiyorum.
Baba: Nereye gidersen git, cehenneme kadar yolun var. Biz, kızımla yaşarız huzur içinde.
Anne: Umut’u sana bırakacağımı kim söyledi, o da benimle gelecek.
Baba: Yapma yaa! Başka derdin var mıydı? Kızım hiçbir yere gidemez, izin vermiyorum.
Anne: Zaten izin isteyen yok senden, kızım benimle gelecek.
Baba: Seni vururum Zehra, beni bu yaştan sonra katil etme!
Anne: Hele bir dene, bak ne oluyor!
Baba: Zehra, kapa çeneni! Çok fena olacak!
Anne: Ne olacak be ne olacak? Sen kimi tehdit ediyorsun?
Baba: Zehra, sana sus dedim be Allah’ın cezası. Sus!
Anne: Sen kimi susturuyorsun be! Ne hakla… (Umut, araya girer.)
Umut: Yeteeer! Bıktım ikinizden de! Her gün kavga etmenizden bıktım, arkadaşlarımın mutlu aile öykülerini dinlemekten bıktım, yaşamaktan bıktım!.. Sizin bir yere gitmenize gerek yok; ben gidiyorum.
(Umut, oturduğu yerden hareketlenir, masanın altındaki pakete uzanır.)
Ha, unutmadan; bu paketi de sahibine verirseniz sevinirim. Onları görürseniz deyin ki:
“Bu paketi, Umut bıraktı; evlilik yıldönümünüzü kutluyor.”
(Umut sahneden ayrılır, anne-baba da peşinden gider.)
Anne: Umut???
Baba: Umut, kızım!!!
-SON-


Aman Doktor

Oyuncular

  1. Doktor
  2. 1.hasta
  3. 2. hasta
  4. Hemşire
  5. İki görevli

Bir masa… Masanın üzerinde çeşitli ilaçlar, dinleme aleti…

DOKTOR — (Odasında ilaçları karıştırmaktadır. İlaç şişelere aktarır.) Harika, harika, yeni buluşum harika!… Ağrısız, sızısız tedavi edecek bu ilaç.
Kapı çalar.
DOKTOR — Geel…
İçeri yaşlı bir kadın girer.
DOKTOR — Buyur nine, geç otur şöyle.
HASTA — Sağ ol evladım.
Hasta doktora dik dik bakar.
HASTA — Yanlış gelmedim deel mi evladım.
DOKTOR — Siz kimi aramıştınız?
HASTA — Ah evladım. Üzerimde bir halsizlik bir halsizlik yürüyemiyorum, gözlerim iyi görmüyor, kulaklarım iyi işitmiyor. Beni doktora götürün dedim. Buraya getirdiler.
DOKTOR — Hah. Tam üzerine bastınız nineciğim.
HASTA — Bir şey mi kırdım yoksa.
DOKTOR — Hayır canım. Aradığınızı buldunuz. Ben, Anadolu ve Balkanların bir numaralı sinir mütehassısı Zihni Sinir.
HASTA — Memnun oldum evladım. Doktor Bey, verin ilaçlarımı da gideyim.
DOKTOR — Önce sizi muayene etmem lazım. Neyiniz var nine?
HASTA — Benim mi evladım. İki katım iki yatım. 150 dönüm tarlam…
DOKTOR — Nineciğim şikayetiniz nedir?
HASTA — Ah evladım. Bizim oğlanlar var ya hayırsız evlatlar…
DOKTOR — Onu demedim nineciğim. Rahatsızlığınız nedir? Hastalığınız, hastalığınız.
HASTA — Ha, öyle desene evladım. Sen doktor değil misin? Söylesene hastalığımı. Ben cahil bir kadınım evladım.
DOKTOR — Tabi canım tabi tabi. Öksürüğünüz var mı mesela.
HASTA — Hem de nasıl.
DOKTOR — Öksürün bakayım.
HASTA — Öhö öhö öh öh öhö öhö öh öh öhö…
DOKTOR — Çok düzenli öksürüyorsunuz.
HASTA — Eee evladım. Bütün gece talim yaptım.
DOKTOR — Talime devam edin. Kesinlikle düzene girecektir. Başka nene.
HASTA — Evladım başım da dönüyor.
DOKTOR — Hangi tarafa nene. Sağa mı sola mı?
HASTA — Ne bileyim ben evladım. Sağımı solumu bilmem ki ben.
DOKTOR — Bak nene. Başın döndüğünde başını sağa sola böyle sallayacaksın. Yap bakayım. (Hasta başını sallar.) Hah işte böyle. Böyle yaparsan geçer. Tamam mı?
HASTA — Olur yaparım.
DOKTOR — Gözlerin de iyi görmüyor, değil mi?
HASTA — Maşallah oğlum iyi bildin cin gibi doktorsun sen.
DOKTOR — Nene, sizin hastalığınız…. Imm şey, İmpedigo Lumpus. Ameliyat olmanız gerek.
HASTA — İyi olacak mıyım?
DOKTOR — Yüzde yüz.
HASTA — Nasıl emin olabiliyorsunuz.
DOKTOR — Bu hastalığa yakalanan yüz kişiden biri kurtuluyor.
HASTA — Yaa..
DOKTOR — Sen yüzüncü hastasın neneciğim.
HASTA — Haa. Anladım anladım.
DOKTOR — Alın bakalım şu ilaçları iyi gelir.,
(Hastaya ilaçları verir. Masanın üzerindeki bardağı uzatır. Hasta ilaçları yutar.)
HASTA — Sağ olun evladım. Hoşça kalın. (Giderken yıkılır.)
DOKTOR — (Hemşireyi çağırır.) Hemşiranım, hemşiranım. Şu hastayı kaldırın lütfen.
(Hemşire girer.)
HEMŞİRE — Yine mi doktor bey. Bu kaçıncı oldu? Ne yapacağız bunu?
DOKTOR — Onu da mı bana soruyorsun? Ne biçim hemşiresin sen?
HEMŞİRE — Özür dilerim efendim.
DOKTOR — Diğerlerinin yanına götür. Haydi çabuk. Ben meşgul bir adamım. Beni uğraştırma yahu.
(Doktor masasına oturur. Kapı çalar.)
DOKTOR — Geel…
(Bir hasta gelmiştir. Hasta içeri girer.)
DOKTOR — (Başını kaldırmadan) İsminiz.
2.HASTA — Şehriye Pilav
DOKTOR — Evet teyze, şikayetin?
2. HASTA — Doktor, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
DOKTOR — Madem şikayetinizi söylemeyecektiniz niye geldiniz.
2. HASTA — Birkaç gündür şuralarım sızlıyor, ağrısından duramıyorum.
DOKTOR — Teyze, seni şöyle bir kontrol edelim bakalım.
(Doktor, hastanın sırtını dinler.)
DOKTOR — Öksür teyze.
2. HASTA — Öhö öhö…
(Doktor masasına geri gelir.)
2. HASTA — Neyim var doktor bey?
DOKTOR — Teyzeciğim sizin hastalığınız çok ciddi. Şimdi sana birkaç soru soracağım; ama doğru cevap vereceksin.
2. HASTA — Tamam.
DOKTOR — Gece yatarken göz kapaklarınız kapanıyor mu?
2. HASTA — He kapanıyor.
DOKTOR — Teyze, senin kalbin de sol tarafta. Bir şey yerken dişlerini çiğniyorsun değil mi?
2. HASTA — Evet.
DOKTOR — Pekala teyze, sende bazı anormallikler görüyorum. Hımm şey… buna tıp dilinde Sarapido Lipus denir. Teyze, sana birkaç ilaç yazıyorum. (İlaç şişelerinden birkaç hap çıkarır.) Al bakalım teyze iç şunları.
(Hasta ilaçları içer.)
2. HASTA — Evladım, iyi olabilecek miyim?
DOKTOR — İyi olmak ne demek turp gibi olacaksın.
2. HASTA — Sağ ol evladım. Allah razı olsun. İyi günler. Hoşçaka…..(Hasta yıkılır.)
DOKTOR — Bu hasta da şifayı buldu. Bundan sonra hastane, ilaç, doktor derdi olmayacak. Müthiş bir doktorum ben be!…
(Hemşireyi çağırır.)
DOKTOR — Hemşiranım, hemşiranım!
(Dışarıdan hemşirenin sesi)
HEMŞİRE — Bu hastayı da aynı yere değil mi? (Hemşire gelir.)
DOKTOR — Hah şöyle! Bak öğreniyorsun ne yapacağını.
HEMŞİRE — Sayenizde efendim. (Hemşire yerde yatan hastayı götürür.)
(Kapı çalar.)
DOKTOR — Geel…
(İçeriye iki görevli girer. Görevlilerin ellerinde ip vardır.)
DOKTOR — Sizin şikayetiniz?
GÖREVLİLER – Sen!
DOKTOR — Ben mi hah! Ben sapasağlam adamım. Siz kafayı üşüttünüz galiba.
GÖREVLİLER — Asıl kafayı üşüten sensin. (Görevliler doktorun üzerine yürür. Doktor, saklanacak yer arar.)
1.GÖREVLİ — Bu deli doktoru biz yakalamaktan usandık, o kaçmaktan usanmadı.
2.GÖREVLİ — Seni gidi deli doktor seni. Kaçabileceğini sandın ha!
DOKTOR — Deli değil dahi doktorum ben dahi doktor.
GÖREVLİLER — Haydi yakalayalım.
(Görevliler yakalamaya çalışırken doktor bağırır.) Gelmeyin üstüme gelmeyin. İmdaaat!
(Yakalarlar, iple bağlarlar.)
DOKTOR — Yakalayın bakalım gene kaçarım. İnsanlık benden hizmet bekliyor. Beni insanlığa hizmetten alıkoyamazsınız.

Yazan: İsmail Çetin



Film Çekimi

Yönetmen: Biraz ağlayarak oynayacaksınız. Başla!
Kovboy: Senin anan var mı?
Kız: Yoook.
Kovboy: Senin baban var mı?
Kız: Yook.
Kovboy: Peki paran var mı?
Kız: O da yok.
Kovboy: Öyleyse ben seni öldürüyorum. Dışın, dışın. (Kız yere yatıp ölü taklidi yapar. Yanına yoldan geçen biri yaklaşır. Kızın yanına çömelir)
Başkası: Kim vurdi buni? Neden vurdi buni? Nasıl vurdi buni?
Yönetmen: Olmuyor olmuyor. Biraz müzikal. (Aynı sahne müzikal olarak yapılır)
Yönetmen: Olmuyor olmuyor çocuklar. Biraz ağır oynayın. (Aynı sahne ağır ağır oynanır.)
Yönetmen: Olmuyor olmuyor. Biraz hareketli oynayın. (Aynı sahne biraz hareketli oynanır.)
Yönetmen: Olmuyor olmuyor çocuklar. Bu ne ya? Herkes rolünü uygun olarak yapsın. (Sonunda yaparlar.)
Yönetmen: Bravo bravo çocuklar, tam istediğim gibi oldu.
Kameraman: Yönetmenim, şey. Ben kameraya film koymayı unutmuşum. (Herkes kameramanı kovalar ve çıkarlar.)
Son




23 Nisan Oyunu 1

Ali: Çocuklar, Necla ile Ersin tam bir haftadır birbirleriyle dargınlar.
Osman: Ya, ya… Ölsek barışmayız, diyorlar.
Nuri: Arkadaşlar ne yapalım edelim, şunları barıştıralım.
Abidin: Haydi Osman gidelim, sen Necla’yı getir, ben de Ersin’i. Bugün bu işi bitirelim. (İki çocuk gider.)
Ali: Benim aklıma güzel bir fikir geldi.
Nuri: Nedir o?
Ali: Barışmak için Çocuk Bayramı’dan güzel sebep olur mu?
Nuri: Yaşa Ali, bu yerinde bir akıl.
(O sırada bir taraftan Necla, öbür taraftan Ersin gelirler)
Osman: Necla’cığım bizim içimize sinmiyor. Artık Ersinle barışıverin.
Necla: Asla barışmam!
Ersin: Hele ben hiç barışmam. Çünkü ayağıma basıp da özür dilemeyen O.
Ali: Ne yazık… Atatürk’ün ruhu şimdi üzülüyor.
Necla: Neden?
Ali: Görmüyor musun, 23 Nisan Çocuk Bayramı geliyor?
Nuri: Atatürk bu bayramı neden Çocuk Bayramı demişti? Türk çocukları el ele verip birlik olsun, iyi yetişin, ilerde vatanı iyi korusun diye.
Osman: Siz ise, şimdiden darılıyorsunuz.
Ersin: Atatürk’ün ruhunu hiç üzemem, ben barışıyorum.
Necla: Ben de üzemem, barışırım.
(İki çocuk birbirine sarılır.)
Nuri: Yaşasın bayram, yaşasın Ali’nin aklı!
Son




23 Nisan Oyunu 2

KONU: Köyde gerçekleşen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na ilgisiz kalan muhtar köy kahvesinde oturmaktadır. O sırada oradan geçen Emekli Zabit bunu görünce sebebini öğrenmek ister ve kahveye girer. Muhtarla konuşarak ilgisizliğinin sebebini anlamaya çalışır.
KİŞİLER: Emekli Zabit, Köy Muhtarı, Kahveci
YER: Köy Kahvesi
OYUN
MUHTAR(Esneyerek): Herkes tutturmuş meclis açıldı. Bugün meclisin açılışının yıl dönümü, kutlama yapılıyor. Sen de katıl. Ne işim olur.
EMEKLİ ZABİT(Yaklaşarak):Selamün Aleyküm Muhtar. Nasılsın, iyi misin?
MUHTAR(Dönerek):Eyiyim. Sen nassın?
EMEKLİ ZABİT: İyiyim şükür.
MUHTAR(Bağırarak):Kaveci bize iki az şekirli kave.
KAHVECİ: Buyur mıhtar bol köpüklü kaveleriniz.
MUHTAR: Bilirim senin bol köpüklü kavelerini. Bol köpüklü diye içtik durduk; ne köpüğü bilemedik.
ZABİT: Biliyor musun muhtar bugün neyin yıl dönümü?
MUHTAR: Biliyom Zabit Efendi. Ama bu kutlamaya ne gerek var onu bilmiyom?
ZABİT(Birden): Ne diyorsun sen muhtar? Bugünün ne olduğu nasıl bilmezsin? Kutlamaya ne gerek var dersin?
MUHTAR(Gülerek): Ne bağırıyon? Zabit Efendi. Bilmek zorunda mıyım?
ZABİT EFENDİ(Yüksek Sesle):23 Nisan 1923 Tarihi sana bir şey hatırlatmıyor mu? Çocuk Bayramı bir anlam ifade etmiyor mu?
MUHTAR(Kısık sesle): Etmiyo. Ben bilmem. 23 Nisan 1923’te ne oldu? Neden çocuklar bugünde bayram yapılır?
ZABİT EFENDİ: Yazık san muhtar bu köyün başına bir de muhtar olmuşsun. İnsanlar senden iş bekliyor.
MUHTAR: Zabit Efendi söle bakalım 23 Nisan 1923’te ne oldu? Bugün neden önemlidir?
ZABİT EFENDİ: Muhtar, 23 Nisan 1923’te Millet kendi sözünün sahibi oldu. Millet ne derse o olur dendi. Ve öyle de oldu. Sen seçilirken seni köylü seçmedi mi? Onlar istese seni seçmezlerdi? Değil mi?
MUHTAR(Utanarak): Evet. Köylü beni seçmezdi. Ama benden iyisini mi bulacaktı? Ben işlerimi halletmek için konuşmam para ile işlerimi hallederim.
ZABİT EFENDİ: Sen bu kadar bilirsin seçimle iş başına gelmenin önemini,23 Nisan 1923’ün önemini.
MUHTAR: Yahu Zabit Efendi sen meclisin bu kadar önemli olduğunu nerden biliyorsun? Hiç gittin mi meclise?
ZABİT EFENDİ: Ben ordudan emekli olmadan önce Ankara’ya meclisi görmeye gittim. Seçilen insanlar bizi orada nasıl ve ne kadar temsil ediyor diye. Seçimle gelen insanlar bizi en güzel şekilde temsil ediyor. Eskiden böyle miydi? Osmanlı zamanında zengin ve sözü geçen insanlar giderdi. Ama şimdi öyle değil.
MUHTAR(Utanmış bir şekilde): Haklısın galiba Zabit efendi seçimle gelen insanların sözleri daha bir itibarlı oluyo. Zira onları halk seçiyo. Beni de köylü seçmedi mi? Atatürk milleti kurtardığı gibi onlara söz hakkı da verdi.
ZABİT EFENDİ: Ha şöyle muhtar yola gel. Hadi kalk okula 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamaya biz de katılalım. Muhtarsız kutlama olmaz.
MUHTAR: Tamam. Ama önce bakkala uğrayalım çocuklar için bir şeyler alalım. Madem bugün onların günü öyle değil mi?
ZABİT EFENDİ: Öyle bugün çocukların bayramı. Onların eğlenmesi, gülmesi lazım. Gelecek
neslimiz onlar
MUHTAR(Yüksek sesle): Kaveci hadi sen de kaveyi kapada gel. Bugün mühim bir gün kutlamalara gideceğiz.
KAHVECİ: Tamam mıhtar. Geleyom.
Üçü birlikte kutlamalara katılmak için okul meydanına giderler.
sOn


Bir Garip Dava

Oyuncular

  1. Muhafız
  2. Padişah
  3. Sakallı
  4. Palabıyık
  5. Kese

Oyun

MUHAFIZ: Padişahım üç adam geldi. Bir davaları varmış. Huzurunuza çıkmak istiyorlar.
PADİŞAH: Gelsinler bakalım.
MUHAFIZ: Geçin bakalım şöyle. Padişahımız sizi bekliyor.
PADİŞAH: Hoş geldiniz ağalar. Anlatın bakalım derdinizi.
SAKALLI: Efendim biz üç arkadaştık. Üçümüz beraber bir iş yaptık. Ve iyice bir para kazandık. Birbirimize de hiç güvenmiyorduk.
PADİŞAH: Eee…
PALABIYIK: “Paramızı hepimizin güveneceği birine verelim” dedik ve bu arkadaşa teslim ettik.
PADİŞAH: Sonra ne oldu peki?
SAKALLI: Parayı bu arkadaşa emanet ederken « üçümüz birlikte gelmedikçe parayı hiçbirimize verme » diye sıkı sıkı tembih ettik.
PALABIYIK: Tembih etmemize rağmen emanete ihanet etti bu adam.
SAKALLI: Evet ihanet etti. Parayı tek başına gelen diğer arkadaşımıza verdiğini söylüyor.
PADİŞAH: Doğru mu söylüyor bunlar efendi?
KESE: Doğru efendim ama eksik anlattılar.
PADİŞAH: Nasıl yani? dersimiz.com
KESE: Evet, bunlar bana bir kese para bıraktılar. „Üçümüz birlikte gelmedikçe parayı hiçbirimize verme.“ dediler.
PADİŞAH: Ee niye verdin o zaman paraları diğer adama?
KESE: Ama padişahım, henüz elli adım bile gitmemişlerdi ki içerden biri geri geldi ve paraları istedi. Bu ikisine uzaktan bağırdım. “Bakın bu arkadaşa veriyorum.” dedim.
PADİŞAH: Bunlar ne yaptı peki?
KESE: Vallahi ikisi de kafa sallayıp “Tamam ver” dediler.
PADİŞAH: Siz söyleyin bakalım, bu beyefendi doğru mu söylüyor?
SAKALLI: Valla padişahım, keseyi emanet edip gidiyorduk ki şimdi burada olmayan arkadaşımız aniden durdu. “Akşam yiyeceğimiz yemeğin parasını alalım.” dedi. Biz de “yemek parası al gel, bekliyoruz dedik..” Meğer adam tüm parayı almış.
PADİŞAH: Demek arkadaşınız parayı alıp kaçmış ha?
PALABIYIK: Evet ama bu emanetçiye “Biz üçümüz birlikte gelmezsek, hiçbirimize parayı verme” demiştik. O da kabul etmişti. Vermeseydi. Versin bizim paramızı…
PADİŞAH: Ne diyorsun efendi? Adamlar paralarını istiyorlar.
KESE: Doğru, paralarını vermem gerekiyor ama anlaşmaya bağlı kalıyorum ben. Bu yüzden şu an paralarını vermem.
PADİŞAH: Ne demek o?
KESE: Şu demek padişahım. Anlaşmaya göre, bunlara parayı vermem için üçünün birlikte gelmesi gerekiyordu. Getirsinler diğer arkadaşlarını da vereyim paralarını!
PADİŞAH: Doğru. Hadi bakayım, getirin üçüncü arkadaşınızı, alın paranızı! Bir daha da güvenmediğiniz insanlarla iş yapmayın.

Gerçek Zenginlik Sağlıktır

Oyuncular

  1. Öğretmen
  2. Ali
  3. Veli
  4. Can

Oyun

ÖĞRETMEN: Çocuklaar! Piknik sona erdi. Hava kararmak üzere… Toparlanın okula yetişmeniz lazım.
ALİ: Biz hazırız öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Haydi bakalım, geldiğimiz yoldan geriye dönüyoruz…
VELİ: Öğretmenim şuraya bakın! Ne kadar güzel bir köşk burası…
ÖĞRETMEN: Aaa! Gerçekteeen! Harika bir ev bu! Kimin acaba çocuklar?
CAN :Bilmem…. Ama keşke bu evin sahibinin oğlu olsaydım…
ÖĞRETMEN :Niye?
CAN :Niye mi? Baksanıza, boğaz manzaralı, yem yeşil bahçesi olan olağanüstü bir ev bu.
Kimbilir içinde neler neler vardır.
ÖĞRETMEN :Eğer sen bu evin sahibinin oğlu olsaydın neler yapardın?
CAN : Sizleri evime davet ederdim.
ALİ : Öğretmenim ne olur şu evin bahçesine bir girelim.
ÖĞRETMEN :Niye, ama geç kalıyoruz çocuklar.
VELİ :Ne olur öğretmenim! Hemen geri çıkarız.
ÖĞRETMEN : İzinsiz olmaz. Bir bakalım kim var içeride?
ALİ : Öğretmenim bakın orada bir kadın var.
ÖĞRETMEN :Evet gördüm. Heey! Bakar mısınız?
BAKICI :Buyrun, ne istemiştiniz?
ÖĞRETMEN :Şeey! Ben öğretmenim. Bunlarda Gümüş İlkokulu öğrencileri. Sınıfça buraya pikniğe gelmiştik. Dönerken bu köşkü gördük. Kime ait olduğunu merak ettik. Bu köşk kimin acaba?
BAKICI :Bu köşk ülkemizin en zengin insanına ait.
CAN : Öğretmenim orada bir çocuk var. Tekerlekli sandalyede oturuyor.
BAKICI :Bir dakika onu buraya getireyim.
ALİ : Aa! Çocuk hasta galiba.
BAKICI :Bu çocuk da bu köşkün sahibinin oğlu. Gördüğünüz gibi tekerlekli sandalyeye mahkum.
Bende onun bakıcısıyım.
ÖĞRETMEN :Yaa! Demek bu çocuk bu köşkün sahibinin oğlu ha.. Çocuklar! Az önce “Keşke bu
köşkün sahibinin oğlu olsaydım.” diyen kimdi?
CAN :Şey bendim öğretmenim…
ÖĞRETMEN :Şimdi ne düşünüyorsun? dersimiz.com
CAN :Şeey, ne diyeceğimi bilemiyorum…
ÖĞRETMEN :Bakın çocuklar zenginlik sandığınız gibi mal ve varlık yönünden herşeye sahip olmak
değildir. Gerçek zenginlik gönülle olur. Eğer gönlünüz huzur doluysa siz dünyanın en
zengin insanısınız demektir.
ALİ :Nasıl yani öğretmenim.
VELİ : Gönlün huzur dolu olması ne demek öğretmenim.
CAN : Gerçek zenginlik nedir öğretmenim?
ÖĞRETMEN : Çocuklar, sizler hepiniz aslında milyardersiniz. Örneğin sen çocuğum, sana 100 milyar
verseler gözlerini satarmısın?
ALİ .-Hayır, kesinlikle satmam. Gözlerim olmadıktan sonra parayı ne yapayım?
ÖĞRETMEN :Ya kalbini 100 milyara satar mısın?
ALİ :Olur mu öğretmenim? Kalbim olmazsa ben nasıl yaşarım?
ÖĞRETMEN :Peki sana 500 milyar verseler bir ayağını satar mıydm?
VELİ :Hayır…
ÖĞRETMEN :Peki 500 milyara bir kolunu satar mısın?
YELİ :Hayır…
ÖĞRETMEN : Gördüğünüz gibi hiç biriniz milyarlarca paraya rağmen bir organınızı bile satmıyorsunuz. Demek ki bu organlarınızın değeri çok çok fazla. Örneğin çok çok zengin olan bir insan ölmek üzereyken, birazcık daha yaşamak için, bütün servetini vermeye razı olur. Yani anlıyacağınız önemli olan sağlıktır. Sağlık ve huzur! Nice insanlar vardır ki, servet içinde yüzüyorlar, ama mutsuzlar!
CAN :Teşekkür ediyorum öğretmenim. Bana gerçek zenginliğin ne olduğunu gösterdiniz. Demek ki ben çok çok zengin bir insanmışım.

Cengiz Tan – Yürek Hikayelerinden Uyarlanmıştır.)

4 Yorumlar

  1. Off neden düzgün bir skeç yok nereye baksam saçma sapan skeçler yaaa

    YanıtlaSil
  2. yaz kendinde görelim o zaman

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk