sponsorlu reklam Admatic -sponsor

Düşünceyi Geliştirme Yolları Konu Anlatımı,TYT Örnekli Anlatım


Düşünceyi Geliştirme Yolları ( Konu Anlatımı, Çözümlü Örnekler )



DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI


Hangi anlatım biçimiyle olursa olsun, amacı­mız fikirlerimizi, duygu veya kurgularımızı başka­larına aktarmaktır. Bunu bazı tekniklerden yarar­lanarak yaparız. Bunlara "düşünceyi geliştirme yolları" diyebiliriz.

Bu yolların başlıcalan şu şekilde sıralanabilir:
-Tanımlama
-Örnekleme
-Karşılaştırma
-Tanık Gösterme / Alıntılama
-Sayısal Verilerden Yararlanma
-Somutlama
-Soyutlama
-Düşsel Öğelerden Yararlanma

-Benzetme



1.   TANIMLAMA
Kavramın ne olduğunu, nitelikleri veya nice-likleriyle açıklama yoludur. Ele aldığımız konunun kavramlarını "tanımlama" yoluyla aydınlatırız.
Tanımlamalarda "......nedir / kimdir?" soru­larına cevap verilir. "Edebiyat nedir?" gibi.
Tanımlamada bir anlam yoğunlaştırması var­dır. Okuyucunun anlatılana bakışı ve düşünüşü bu noktada odaklaşır.
ÖRNEK:
Gözlem: görme, işitme, koklama, tatma ve do­kunma organlarımızla dış dünyadan sağladığımız duyumların tümüdür. İnsanları, varlıkları, olayları yani yaşamı tanımak ve kavramak istiyorsak, gözlem yapmak zorundayız. Kuşkusuz, başarılı konuşmak ve yazmak da yaşamı tanımakla, gide­rek bilgili olmakla gerçekleşir.
Yukarıdaki parçada yazar "gözlem" kavramı üze­rinde durmaktadır. Altı çizili bölüm "Gözlem ne­dir?" sorusuna cevap vermektedir.
ÖRNEK:
Sanat, insandaki yaratma eğiliminin eyleme dö­nüşmesi olayı: sanat yapıtı da. bu eylemin mad­deyi etkileyerek ona verdiği biçim ve düzendir. Bu eylem, kendinde başlar, kendinde biter. Sana­tı öbür yaratmaya dönük eylemlerden ayıran te­mel farklılık buradadır.
Bu parçada yazar; "sanat" kavramını tanımlamış, sanatın diğer eylemlerden farkını dile getirmiştir.
Tanımlama iki şekilde yapılır:
a) Nesnel Tanımlama:
Herkes için aynı olan, varlığın gerçek özellik­lerini yansıtan tanımlardır:
ÖRNEK:
Herhangi bir konuda belli bir görüşü, belli bir düşünceyi savunan, yazılara makale denir. Yaşamı en gerçek ve geniş boyutlarıyla ele alan, yaşanan veya tasarlanan, insanı, toplu­mu, karakterleri, görenekleri inceleyen; duy­guları, tutkuları çözümleyen uzun yazılara roman denir.
 Korku, bilinçaltı birikimlerinin geçmiş yaşan­tılarla karşılaşıp bireyin bakış açısında tedir­ginliğe yol açmasıdır.
b) Öznel Tanımlama:
Kişiden kişiye değişebilen göreceli tanımlar­dır.
ÖRNEK:
Zaman bir kandırmacadır. Sizi ağına düşürmek için fırsat kollayan örümcek gibi etrafınızda dö­nüp durur. Sizden yana olduğuna inanmanıza ne­den olur; oysa zaman hep aleyhimizedir. Zamana yenik düşmekten başka bir seçeneğimiz de yok üstelik. Zamanın efendi olduğunu, tüm evren dü­zeni içinde yer alan varlıkların da onun kölesi ol­duğunu kabul etmek en doğrusu galiba.
Yukarıdaki parçanın ilk cümlesinde yazar, "za­man" olgusunu öznel bir tanımla vermiştir.
Bir kavramın tanımı farklı biçimde yapılabilir:
·        Bir kavram, özel ve değişmez nitelikleri belirtilerek tanımlanabilir: Bakteri; toprak­ta, suda, canlılarda bulunan, mayalanmaya, çürümeye ya da hastalıklara yol açan, küre­sel, silindirimsi veya kıvrık biçimde olan, çok basit yapılı, bölünme yoluyla çoğalan, kloro­filsiz, tek gözeli canlıdır.
·        Bir kavram, işlevi (görevi) belirtilerek ta­nımlanabilir: Anahtarlık, anahtarların yitme­sini önlemek, kolayca kullanılmalarını sağla­mak için takıldıkları deri, maden ve benzeri şeylerden yapılmış halkadır.
Bir kavram hem özellikleri hem işlevi be­lirtilerek tanımlanabilir: Liman, gemilerin yük almalarına ya da yük boşaltmalarına, yolcu İndirip bindirmelerine uygun kuruluşla­rı bulunan, barınmalarına yarayan doğal ve­ya yapay sığınaktır.


2.   ÖRNEKLEME
Düşünceyi geliştirmenin bir yolu da örnekle­medir. Örnekleme, soyut bir düşünceye somutluk ve görünürlük katar, söylenmek isteneni okuyu­cunun zihninde canlandırır. Genellikle örnekleme­ye somutlaştırma amacıyla başvurulur. Yerinde kullanılan bir örnek, kimi durumlarda sayfalarca açıklamadan daha etkili olur.
Sanatçılar, yazarlar örnekleri gördüklerin­den, yaşadıklarından, okuduklarından seçebile­cekleri gibi tasarlanmış olarak da belirtebilirler. Örnekleme, bir düşünceyi kanıtlamanın en iyi yol­larından biridir.
ÖRNEK:
Kimi büyük yapıtlar iki katlı ev gibidir. Üst kat ço­ğunluğun anlayabileceği türdendir. Yapıtın asıl büyüklüğünü, alt katın anlamını herkes kavraya-maz. Geldiği yeri hak etmeyen bir kadının serüve­nini anlatan "Madam Bovary" adlı yapıtı okuyan­lar, bunu keyifle yapmışlardır; ama iyi bir okuyu­cu, bu romanı okudukça, okuduklarını düşündük­çe, derinliği, gerçek anlamı çok daha iyi kavrar.
Yukarıdaki parçada yazar, yapıtlardaki anlam derinliğini bir benzetmeyle anlatmaya başlamış, Madam Bovary adlı yapıtı örnek vererek yazıya etkinlik kazandırmıştır.
ÖRNEK:
Ankara, tarihin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Bu­rada kerpiç bir duvardan Iyonya tarzında bir sütun başlığı fırlar;bir  merdivenin basamağında Roma konsülünün gelişini kutlayan bir taş görünür. Ahi Şerafettin'in türbesini, asırlardır Greko Romen aslanları bekler. Bu yüzden aslanhane adını alan caminin mihrabında Etilerin toprak ve bereket ilahesinden başka bir şey olmayan bir yı­lan, meyveler arasında dolanır.
Bu parçada, ilk cümledeki iddiayı inandırıcı kıl­mak için "şaşırtıcı terkipler"e Ankara'dan şu ör­nekler verilerek örneklemeye başvurulmuştur:
I. Iyonya tarzında bir sütun başlığı
II. Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan bir taş
III. Greko Romen aslanları
IV. Etilerin toprak ve bereket ilahesi olan bir yı­lan


3.   KARŞILAŞTIRMA
Düşünceyi geliştirmenin bir başka yolu da iki kavram, iki varlık, iki olay, durum ya da nitelik arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlana­rak anlatımı geliştirmektir. Tartıştığımız, öne sür­düğümüz yargıyı, kanıyı güçlendirmenin en önemli yollarından biridir şüphesiz. Bu nedenle açıklama ve tartışma gibi anlatım biçimleri içeri­sinde sıkça kullanılır.
Karşılaştırma üç yoldan yapılabilir:
Benzerliklerden yararlanma
Karşıtlıklardan yararlanma
İlişki kurma
a) Benzerliklerden Yararlanma:
Kavramları ortak özellikte karşılaştırmaya denir.
ÖRNEK:
Nehir suyu akıcıdır; geri dönmez, aynı yatağı ye­niden takip etmez. Ulaşabildiği kadar geniş sular­la kucaklaşır. Yaşam da böyledir. Geriye alamaz­sınız, aynı anı veya olayı sil baştan yaşayamazsı­nız.
b) Karşıtlıklardan Yararlanma:
Kavramların karşıt durumlarını belirtmeye karşıtlıklardan yararlanma denir.
ÖRNEK:
Cömert insan ay gibidir, parlar. Etrafındaki insan­ları da aydınlatır. Derin merhamet gücüyle kala­balık içinde bile derhal fark edilir. Yüzü de ruhu gibi aydınlıktır çünkü. Cimri insan kapkara taşa benzer. Çevresini aydınlatmak şöyle dursun, etra­fındaki ufacık ışık belirtilerini de kendi koyu karanlığında yok eder. Yardım etmenin, paylaşma­nın yüceliğinden bir şey anlamaz.
c)   İlişki Kurma:
Bir olayın ya da olgunun kendisine benzeyen bir başka olaya bağlanarak anlatılmasına ilişki kurma denir.
ÖRNEK:
Bir sinema dergisi, son dönem Türk sinemasının çok iyi projelerle adından söz ettirdiğini söylüyor ve Batı'nın bizim sinemamızdaki yükselişle hiç il­gilenmediğini de sitemkâr bir yaklaşımla dile geti­riyor. Aslında bunda çok şaşıracak bir nokta yok. Batı bizim sanatsal yolculuğumuza başından beri sırt çevirmiş durumda. Eşi görülmemiş bir kendini beğenmişlik, yıllardır alışık olduğumuz bir tavır.
ÖRNEK;
Yemek fiyatlarına zam yapamayan lokanta sahip­leri porsiyonlardaki yemek miktarını azaltma yolu­nu tutmuşlar. Elbette tutarlar; çünkü önlerinde ör­nek var. Bir zamanlar kömür dağıtımı yapan şir­ketler, kok kömürünün fiyatını artırmış görünme­mek için, tonu 900 kiloya indirmişlerdi. Lokanta­cılara niye kızıyoruz ki; üzüm üzüme baka baka kararır.


4.   TANIK GÖSTERME (ALINTILAMA)
İleri sürülen görüşü, düşünceyi doğrulamak amacıyla ele alınan konuda güvenilir, tanınmış bir kişinin görüşünden yararlanma yoludur. Alıntı yapma, alıntılama da denir bu yola.
Her yazar, düşüncesini açıklamasına yardım eden ya da kendisine esin veren, başkasına ait bir düşünceyi yazısında kullanabilir. Bunun iki yo­lu vardır:
Alınan düşünce bunu ortaya koyan kişinin kendi dilinden olduğu gibi aktarılır. Bu du­rumda alınan sözler tırnak işaretleri arasında gösterilir. Bu tür alıntıda dikkat edilecek nokta hiçbir sözcüğü değiştirmemektir.
Düşünceler özetlenerek aktarılır. Alıntı ya­pan, onu kendi anladığı biçimde ve kendi dil deneyimi içinde anlatır. Bu durumda tırnak işareti kullanılmaz.
ÖRNEK:
Çalışmanın, hele insanı başarıya götüren bir ça­lışmanın insan ve ülke hayatında çok önemli bir yeri vardır. Unutulmamalı ki insan denilen varlık, hayatını en iyi koşullar altında devam ettirmek zo­rundadır. İnsan yaşadığı sürece mutlu olmak, re-
fah ve huzur içinde yüzmek ister. Bu; istemeyle değil, çalışmayla gerçekleşebilecek bir durumdur. Bu nedenle çalışmak, diğer toplumların lideri ol­mak gerekir. Tüm dünya çalışırken uyumak, en büyük insanlık suçudur. Mehmet Akif'in şu dize­lerinde olduğu gibi:
"Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır."
Tembel tembel oturup paslanacağımıza, varsın yıpranalım daha iyi. Unutmayalım ki çalışmak, kurtuluştur.
ÖRNEK:
Hangi sözcük, hangi sözcükle yan yana geldiğin­de nasıl bir ışık oluşur? Bunu bilmek gerekir. Söz­cük, başka bir sözcüğün yanına geldiğinde ışıl­dar, bir anlam kazanır. Tek basınayken sönüktür, ölüdür. Mallerme'nin "Şiir, sözcüklerin dilidir." de­mesi bundandır. Bütün bunlar düşünüldüğünde görülecektir ki, şiir başlıbaşına hüner işidir.


5. SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA
Düşünceyi inandırıcı kılmak için başvurula­cak yollardan biri de sayısal verilerden (istatistik­lerden) yararlanmadır. Okuyucu her zaman bilim­sel araştırmalardan elde edilen sayılara, istatistik­lere güven duyar. Düşünceyi inandırıcı kılmanın en kısa yolu budur.
ÖRNEK:
Dili zenginleştirmenin en iyi yolu, dile işlekliğini kaybettirmemektir. Bunun için de söz dağarcığını geniş tutmak, duygu ve düşünceleri aktarırken aynı sözcükler yerine doğru kullanmak şartıyla, yeni sözcükler, farklı sözcükler tercih etmek gere­kir. Gün boyu kurduğumuz cümleler, aynı söz­cükler etrafında dolanıp duruyor. Bir üniversitenin yaptığı araştırmaya göre, lise düzeyinde bir öğ­rencinin 24 saat boyunca kullandığı (farklı) söz­cük sayısı 125, üniversite öğrencisinin ise 170. Üniversitede görevli akademisyenlerde bu sayı 350 ile 500 arasında değişiyor. Bir Türkçe sözlük­te 10.000'in üzerinde sözcük var. Biz toplum ola­rak sadece 150 -200 sözcükle iletişim kurmaya devam ediyoruz.


6. SOMUTLAMA
Soyut, anlatılması güç kavramları başka kavramlar aracılığıyla görünür kılmaya somutlama denir. Düşünceyi kolayca kavratmak amacıyla başvurulan somutlama daha çok örnekleme ve benzetmeler yoluyla yapılır.
 ÖRNEK:
Hiç olmazsa unutmamak isterdim
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar
Yalnız bırakmayın beni hatıralar
Az yanımda kal çocukluğum
Temiz yürekli, uysal çocukluğum
Ah, ümit dolu gençliğim
Yukarıdaki dizelerde şair, hatıralarını ve çocuklu­ğunu "kişileştirme"ye de başvurarak somutlamış-tır.
ÖRNEK:
Yalnızlık, kalbimde açılan bir yara
Gençliğim, çok uzak iklimlerde bir ada
Sevdiğim ne varsa benden uzak
Mutluluk, cimri bir komşu benden uzak
Yukarıdaki dizelerde altı çizili sözcükler benzet­melerden yararlanılarak somutlanmıştır.


7. SOYUTLAMA
Soyutlama, okurda bir konuyla, bir kavramla ilgili uzak çağrışımlar yaratmak amacıyla kullanılır. Bu durum anlatımı akıl dışına çıkarma yoluyla sağla­nır. Bir başka deyişle, soyutlamada kavramların gerçekle bağı koparılır.
ÖRNEK:
Bakarsın lodosa çevirir rüzgâr
Dalgalar saçlarında getirir seni
Açar umut kıyılarında yıldızların en güzeli
Bir yağmur başlar delicesine yeşil
Unutursun hoyrat bahçelerinde
Döner eski çağına hatıralar
Mevsimler değişir içimde
Bu dizelerde şairin sözünü ettiği, "dalgaların sa­çında gelen sevgili, umut kıyılarında yıldızların aç­ması, delicesine yağan yeşil yağmur, içinde deği­şen mevsimler" soyutlama örneğidir.

8. DÜŞSEL ÖĞELERDEN YARARLANMA
Bazen doğa üstü varlıklarla, bazen de kişi­leştirme ve benzetme unsurlarından yararlanıla­rak özellikle şiirde başvurulan düşünceyi geliştir­me yollarındandır.
ÖRNEK:
Hiç bu kadar sessiz değildi
Karınca komutanların sihirli aynalardan izle­diği
Çocukluğumun şehri Hiroşima Bulutların lanetli gözyaşlarını Tümden boşalttığı o gün Çocuk kemiklerinin direnişiyle Sarsıldı ölüm kenti Hiroşima
UYARI:
Betimleyici anlatım içerisinde, duyu organlarıy­la ilgili ayrıntıların yer aldığı görülür. Düşünceyi geliştirme yollarından biri sayılmamakla birlikte, duyu organlarıyla ilgili ayrıntılara sıkça yer veril­mesi de anlatımda başvurulan yollardan biridir.
ÖRNEK:
Uğuldayan rüzgârın yüzümüzde kamçı gibi şakla­ması bir yana, azgın suların tenimizde bıraktığı keskin iyot kokusu bir süre sonra tüm gemi mü­rettebatını yarı ölü hale getirmişti.
Yukarıdaki ifadede "uğuldayan rüzgâr", "şakla­ma" işitme duyusuyla; "iyot kokusu" koklama du­yusuyla; mekânsal betimleme görme duyusuyla, "yüzde kamçı gibi şaklama" dokunma duyusuyla ilgilidir.
Bu parçada; görme, işitme, koklama ve dokunma duyularıyla ilgili ayrıntılara yer verilmiştir.

9-Benzetme

Bir kavramı ya da varlığı başka bir kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme denir.

Örnek(ler)
» “Birikimsiz yazarlık saman alevi gibidir. Saman ale­vi çabucak tutuşup yine çabucak söner. Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan birikimsiz ya­zarlar da parlamış olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi sönüp giderler.”
Parçada, birikimden yoksun yazarlar saman alevi­ne benzetilmiştir. Bunların kalıcı olamayacağı, bu benzetmeden yararlanılarak vurgulanmıştır.

ÇÖZÜMLÜ ÖRNEKLER
ÖRNEK -1:
"Herkes önüne bakar, ben içime bakarım." diyor Montalgne. Denemeci, yalnız kendini, kendi "ben"ini anlatır. Hiçbir şeyi kanıtlamaya kalkışma­dan, insana öğüt verme yoluna sapmadan, sırf düşünmekten zevk aldığı, bu zevki okuyucuya tattırmak istediği için yazar. Böylece kendini anla­tırken insanı da anlatmış olur.
Bu paragrafta aşağıdaki düşünceyi geliştirme yollarından hangisine başvurulmuştur?
A) Açıklama B) Tanımlama
C) Tanık gösterme D) Örnekleme
E) Benzetme
 ÇÖZÜM:
Bir yazarın, düşüncesini açıklarken tanınmış biri­nin görüşlerini olduğu gibi okuyucuya aktarması­na "tanık gösterme" diyoruz.
Yukarıdaki parçanın yazarının, deneme yazarının yazma sebebini açıklarken bu konuyla ilgili olarak Montaigne'in düşüncesine yer verdiğini görüyo­ruz. Montaigne'den alıntı yaparak düşüncesini kanıtlamaya çalışıyor.
Doğru cevap (C) seçeneğidir.
ÖRNEK - 2:
Denizin yüzeyi derin derin soluk alıp uyuyan bir canavarın göğsü gibi inip çıkıyor, yükseliyor, al­çalıyor. Kıyıları jilet gibi keskin kaya parçalarından oluşan karaya müthiş bir hırsla vuruyor dalgalar ve patlıyor birbiri ardından.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­sine bjjşvumjmamıştır?
A) Benzetmelere B) Görme duyusuna
C) İşitme duyusuna D) Kişileştirmeye
E) Deyimlere
ÇÖZÜM:
Denizin yüzeyi, derin derin soluk alıp uyuyan bir canavarın göğsüne, kıyılardaki kayaların keskinli­ği jilete benzetilmiştir.
Gözleme dayalı bir anlatım tercih edildiği için gör­me duyusundan yararlanılmıştır.
Dalgaların kıyıya vururken patlaması ayrıntısı üze­rinde durulduğu için işitme duyusundan yararla­nılmıştır.
Dalgaların kıyıya hırsla vurduğundan söz ediyor yazar. Hırslanmak insana özgü bir niteliktir. Dola­yısıyla kişileştirmeye başvurulmuştur.
Yukarıdaki parçada deyimlerden yararlanılmamış-tır.
Doğru cevap (E) seçeneğidir.
ÖRNEK - 3:
Yalnızlığın ıssız koyunda demir atmış eski bir tek­nedeydim o zamanlar. Tam üç yıldır martıların sa­bırsız yalvarışlarını dinliyordum gün boyu. Karşı tepedeki yemyeşil çamlar, sahildeki milyonlarca kum taneciği, keskin bir yosun kokusu en sadık arkadaşlarımdı. Umut, çok uzak bir limandan ba­na kumanya getirecek bir yük gemisiydi. Onun buradan ne zaman geçeceğini Allah bilirdi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­sine başvurulmamıştır?
A) Betimlemeye
B) Öykülemeye
C) Benzetmeye
D) Kişileştirmeye
E) Örneklemeye
ÇÖZÜM:
Yukarıdaki parçada okuyucuya izlenim kazandırıl­maya çalışılmış, bu nedenle betimlemeye başvu­rulmuştur.
Betimleme yapılırken eylemler gerçekleşme sıra­sına göre verilmiş, okuyucuyu anlatılanların içine çekme amaçlanmıştır. Bu nedenle öyküleme tek­niğine de başvurulmuştur.
Umut, uzak bir limandan gelmesi beklenen bir gemiye benzetilmiştir.
Martılara "sabırsızlık" niteliği aktarıldığı için kişi­leştirme yapılmıştır.
Parçada örneklemeyle ilgili bir kullanım söz konu­su değildir.
Doğru cevap (E) seçeneğidir.
ÖRNEK-4:
Röportajla öykü arasında kimi benzerlikler vardır: ikisi de yaşamdaki gerçeklerle beslenir. Röporta­jın gerçekliği belgelere, kanıtlara, somut olay ve­ya olgulara dayanmasından ileri gelir. Öyküde ise bunlar hayal gücüyle yeni bir renk, yeni bir görü­nüm kazanır. Öte yandan bütün anlatı türleri için geçerli olan dilin güzel ve etkili kullanımı, röportaj ve öykü için de söz konusudur. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme
B) Karşılaştırma
C) Öyküleme
D) Tanımlama
E) Örneklendirme
ÇÖZÜM:
Yukarıdaki parçada röportaj ve öykü türleri karşı­laştırılıyor. Röportajın daha ziyade somut belgele­re, öykünün ise soyut kavramlara dayandığı vur­gulanıyor. Bu iki edebi türün ortak özellikleri ile ayrılan yönleri üzerinde duruluyor.
Doğru cevap (B) seçeneğidir.



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk