sponsorlu reklam Admatic -sponsor

GÜZEL SANATLARIN VE EDEBİYATIN ORTAYA ÇIKMASINDA DİNİN ETKİSİ

Güzel sanatların ve edebiyatın ortaya çıkmasında dinin etkisi 
GÜZEL SANATLARIN VE EDEBİYATIN ORTAYA ÇIKMASINDA DİNİN ETKİSİ, DİNİN GÜZEL SANATLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ, EDEBİYATIN ORTAYA ÇIKMASINDA DİNİN ETKİSİ, 


DİNİN GÜZEL SANATLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
KAYNAK:http://www.arsivfotoritim.com/
İnsanoğlu var olduğu günden beri kendisinden daha güçlü olanlara karşı bir tapınma ihtiyacı hissetmiştir. Bu da çeşitli evrelerden sonra bir inanışı veya dini doğurmuştur. Bu tapınma ihtiyacının doğurduğu materyaller aynı zamanda sanatında doğmasına yol açmıştır. İnsanoğlunun var oluşundan itibaren yaşama dair bütün değerleri bir şekilde din gibi sanata da yansımıştır. Bu açıdan Gombrich, sanatın başlangıcını insanlık tarihi ile eş tutar. İlk dönemlerden günümüze kadar aşama aşama, zaman ve mekanın el verdiği biçimde insan duyarlılığı olarak gelişim gösteren sanat, güzellik, estetik ve arayış duygularının bir sonucu olarak kendini göstermiştir. İlkel insanların mağara duvarlarına yonttukları çizgi ve resimler de sanat eseridir, Picasso’nun tabloları da…

Tarih boyunca din sanılanın aksine sanatın itici gücü olmuştur. Sanatçıda dinden esinlenerek birçok eser yaratmıştır. Dini konular sanat eserlerinde önemli yer tutarken, din adamları da sanatın ve sanatçının koruyucuları olmuşlardır. Tarihsel olarak geçmişten bugüne baktığımız zaman resim veya mimarlık gibi ölümsüz sanat eserlerinin neredeyse tamamı Tanrı’nın ya da Tanrı’ların adına yapılmıştır.
Hinduizm, Taoizm, Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslâm gelenekleri arasında inanış ve dini ritüeller arasında önemli farklılıklar olmasına rağmen hepsinin kendi içlerinde sanatla aralarında sıkı bir ilişki olmuştur. Böylece sanat dinin habercisi ve simgesi olmuş, buna karşılık dinde sanatın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Kendi dinsel ideolojisini oluşturan Hıristiyanlık antik Yunan ve Roma sanatındaki klasik estetiğe karşı kendi ideallerini ve ideolojisini ifade edebileceği yeni bir estetiği ortaya çıkarmıştır. Erken Bizans döneminde ikonaklast akımın doğması sonucu İsa ve Meryem tasvirleri gibi dini figürler yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada Anadolu’nun veya İslamiyet’in resimi tapınma aracı olarak görerek yasaklaması veya Museviliğin kutsal tasvirlerden uzak bir din olması etkili olmuş olabilir. İslam dininin soyut kutsallıkları ve yasakları yüzünden İslamiyet’te peygamberleri ve azizleri amaç edinen ikonografik eserler yoktur. İslamiyet’te bunun yerini minyatür veya hat sanatı gibi sanatlar almıştır.

Hıristiyanların dini tapınma yerleri olan kiliseler mimarinin gelişmesini sağlamıştır. Kiliselerin içi her biri sembolik anlamı olan dini resimlerle süslenmiştir. Sanatsal ve dinsel amaçların iç içe örgüsünden oluşan kilise günümüzde bile salt bir sanat nesnesi olarak görülebilir. Aynı durum Müslümanlıkta mimari anlamda camiler ve içlerindeki süslemelerinde sanatsal değerleri vardır. Sanat üzerinde dinin etkisinin en belirgin olarak görüldüğü yerler cami ve kiliselerdir.
Eski Mısır uygarlığındaki inanışlara göre heykeller (Ra) ve tapınaklar (Piramitler) çok büyük inşa edilerek hem dinsel hem de sanatsal eserler meydana getirilmiştir. Ayrıca heykellerin ve resimlerin duruşu profilden olmasına rağmen önden görünüyormuşçasına resmedilmiştir. Bunun sebebi Tanrının insanı tekrar canlandıracağı görüşüdür. Yunan sanatı da Mısır sanatından etkilenerek heykellerini (Afrodit, Zeus, Eros vb) inançları gereğince büyük yapmışlar ve anatomik olarak abartıya kaçmışlardır.

Dinin sanat üzerindeki etkisi Çin’de daha güçlü olmuştur. Çin sanatı asıl atılımını bir başka dinsel etkiden, Budizm’den elde etmiştir. Budizm, Çin sanatını, sanatçıya yalnızca yeni konular esinleterek etkilememiş, resimlere yeni bir yaklaşım getirmiştir. Bu yaklaşım sanatçının başarısına derin saygıdır. Bu saygı Rönesans’a kadar ne eski Yunanistan’da ne de Avrupa’da görülmüştür.
İslamiyet’te ise Kur’an’da tasvir veya suret yasak olduğu için resimde yasaktır. Suret yani insan resmi yapmanın, Tanrı’yla boy ölçüşmeye kalkışmak olduğu kıyamet gününde bu suretleri yapanların onlara can vermek, onları diriltmek cezasına çarptırılacağı söylenir. Bu nedenle İslam’da batılı anlamda resim uygulaması gelişmemiştir. Ancak tasvir yasağı yaratma süreçleri üzerine de yeterince etkili olmamıştır. Kendilerine insanları betimleme izni verilmeyen doğulu sanatçılar, hayal güçlerini, biçim ve motifleri geliştirmekte kullanmışlardır. Bunun yerine resim sanatının yerini minyatür, halıcılık, el sanatları almıştır. Özellikle doğu halılarındaki zarif motiflere ve zengin renk çeşitlemesine hayran kalıyorsak bunu sanatçının kafasını gerçek dünyadaki objelerden alıp çizgi ve renklerin düş dünyasına yönlendiren İslami düşünce sistemine borçlu olabiliriz. Nitekim hat sanatının kazandığı büyük önem bir yana bırakılırsa bütün İslam ülkelerinde bölgesel resim üslupları doğup gelişmiş, bu üsluplar içinde ülkelerin eski görsel gelenekleri yepyeni yorum imkanları kazanmıştır. Bu yorum sonunda İslamiyet’te biçim sanatlarında süreklilik kavrayışı ortaya çıkmıştır. Yüzeylerin biçimsel düzenlenişine özel bir derinlik kazandıran bu kavrayış motif ve parçaların sonsuz bir tarzda birbirlerini izleyen girift dekoratif anlamlarını da güçlendirmiştir. Bu bakımdan çok defa İslam sanatının sadece dekor zenginliğine yani süslemecilik sanatının üstünlüğüne bağlı kaldığı da ileri sürülmüştür. Süslemecilik sanatının yaygınlığı bir gerçek olmakla birlikte anlamdan yoksun olduğu söylenemez. Bu açıdan değerlendirildiğinde içten bir kendiliğindenliğe sahip olan hat sanatlarının ancak modern batı çağının soyut çizgileri üstünde değerlenişi bir rastlantı değildir. Özellikle mimari açıdan önemli sanat eserleri verilmiştir. Hatta mimari açıdan eser veren Mimar Sinan gibi sanatçıların Avrupalı meslektaşlarından daha özgür olduğu söylenebilir.



Dinin etkisiyle edebiyat türleri ortaya çıkmıştır
Dinin edebiyatı etkilemesinin sadece var olan türler üzerinde olmadığını, bu etkinin yeni türlerin ortaya çıkması şeklinde de göründüğünü şu sözlerle anlattı Zülfikar Güngör: “Zamanla Peygamberin hayatını daha iyi anlatmayı amaçlayan kitaplar ortaya çıkar. Buna ‘Siyer edebiyatı’ da diyebiliriz. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i ile zirveye ulaşan bu edebiyat türleri arasında hilyeleri, miracnameleri ve elbette naatları sayabiliriz.”
Güngör, örnekleri daha önce verilen etkilenmeler dışında, dini olana karşı çıkan bir edebiyat türünün de ortaya çıktığını ve olumsuz yönüyle de olsa bu edebiyat türünün de yine dinin edebiyata etkisi olarak değerlendirilmesi gerektiğini şu sözlerle anlattı: “Hilyeler, miracnameler gibi türler dinin doğrudan etkilediği metinlerdir. Bunların dışında din dışı diyeceğimiz edebiyatta da yine dinin etkisini dolaylı da olsa görürüz. Şair Nef’i’nin şiirlerinde bile sevgiliye kavuşmanın bayram olarak ifade edilmesinde dini etkiyi görürüz. Keza hilal sözcüğüne yüklenen anlamlara baktığımızda, bunların oruçla, ibadetle, bayramla ilgili olduklarını görmekteyiz. Bunlar, dinin edebiyatı dolaylı etkilemeleridir. Bunun yanında, dine tepki gösteren, dine karşı ortaya çıkan bir edebiyat var. Bunu da dinin etkisine bağlamak yanlış olmaz.”
Zülfikar Güngör, “Allah bizleri sözü ve yazıyı bir lütuf bilenlerden eyleyip ona göre konuşup yazanlar arasına dahil eylesin.” duasıyla sohbetini bitirdi.
KAYNAK:http://www.arsivfotoritim.com/

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk